Sözler | YirmiSekizinci Söz | 499
(497-503)

Âlem-i ebediyyette ise; zerrat-ı cisim sâbit kalıp terkib ve tahlile mâruz değil veyahut muvâzene sâbit kalır, (Hâşiye) varidat ile masarif muvazenettedir. Devr-i daimî gibi, cism-i zîhayat; telezzüzât için, hayat-ı cismâniyye tezgâhının işlettirilmesiyle beraber ebedîleşir. Ekl ve şürb ve muamele-i zevciyye; gerçi bu dünyada bir ihtiyacdan gelir, bir vazifeye gider. Fakat, o vazifeye bir ücret-i muaccele olarak öyle mütenevvi leziz lezzet içlerine bırakılmıştır ki, sâir lezâize tereccuh ediyor. Mâdem bu dâr-ı elemde, bu kadar acib ve ayrı ayrı lezzetlere medâr; ekl ve nikâhtır. Elbette dâr-ı lezzet ve saadet olan Cennet’te o lezzetler; o kadar ulvî bir sûret alıp ve vazife-i dünyeviyyenin uhrevî ücretini de lezzet olarak ona katarak ve dünyevî ihtiyâcı dahi uhrevî bir hoş iştiha sûretinde ilâve ederek, Cennet’e lâyık ve ebediyete münâsib, en câmi’ hayatdar bir mâden-i lezzet olur. Evet,



sırrınca, şu dâr-ı dünyada, câmid ve şuursuz ve hayatsız maddeler, orada şuurlu hayatdardırlar. Buradaki insânlar gibi orada da ağaçlar, buradaki hayvanlar gibi oradaki taşlar; emri anlar ve yapar. Sen bir ağaca desen : “Filân meyveyi bana getir”, getirir. Filân taşa desen: “Gel”, gelir. Mâdem taş, ağaç, bu derece ulvî bir sûret alırlar. Elbette ekl ve şürb ve nikâh dahi; hakikat-ı cismâniyyelerini muhafaza etmekle beraber.. cennet’in dünya fevkındeki derecesi nisbetinde, dünyevî derecelerinden o derece yüksek bir sûret almaları iktiza eder.

Sual: sırrınca: “Dost, dostuyla beraber Cennet’te bulunacaktır.” Halbuki, basit bir bedevî, bir dakikada sohbet-i Nebeviyyede Lillâh için bir muhabbet peyda eder; o muhabbetle, Cennet’te Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanında bulunması lâzım gelir. Halbuki gayr-ı mütenâhî feyze mazhar Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın feyzi, bir basit bedevî feyziyle nasıl birleşir?


Hâşiye: Şu dünyada cism-i insânî ve hayvanî, zerrat için güya bir misafirhane, bir kışla, bir mekteb hükmündedir ki; câmid zerreler ona girerler, hayatdar olan âlem-i bekaya zerrat olmak için liyakat kesbederler, çıkarlar. Âhirette ise sırrınca, nur-u hayat orada âmmdır. Nurlanmak için o seyrüsefere ve o tâlimat ve tâlime lüzum yoktur. Zerreler demirbaş olarak sâbit kalabilirler.

Səs yoxdur