Sözler | YirmiSekizinci Söz | 502
(497-503)

Barla’da gıdası itibariyle ancak bir avuç yeme mâlik olan herbir kuş, herbir serçe, herbir arı; “Bütün Barla’nın bağ ve bostanları, benim nüzhetgâhım ve seyrangâhımdır” diyebilir. Barla’yı zabtedip daire-i mülküne dâhil eder. Başkalarının iştirâki onun bu hükmünü bozmaz. Hem, insân olan bir insân diyebilir ki: “Benim Hâlıkım bu dünyayı bana hâne yapmış; güneş benim bir lâmbamdır; yıldızlar benim elektriklerimdir; yeryüzü çiçekli-miçekli halılarla serilmiş benim bir beşiğimdir” der. Allah’a şükreder. Sâir mahlûkatın iştirâki, onun bu hükmünü nakzetmez. Bilâkis mahlûkat onun hânesini tezyin eder. hânenin müzeyyenatı hükmünde kalırlar. Acaba bu daracık dünyada, insân insânîyyet itibariyle, hattâ bir kuş dahi böyle bir daire-i azîmede bir nevi tasarruf dâva etse, cesîm bir ni’mete mazhar olsa; geniş ve ebedî bir dâr-ı saadette, ona beşyüz senelik bir mesâfede bir mülk ihsan etmek, nasıl istib’âd edilebilir?

Hem nasılki; şu kesafetli, karanlıklı, dar dünyada güneşin pek çok âyinelerde bir anda aynen bulunması gibi, öyle de: Nuranî bir zât, bir anda çok yerlerde aynen bulunması; -Onaltıncı Sözde isbat edildiği gibi- meselâ, Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm bin yıldızda bir anda hem Arş’ta, hem huzur-u Nebevîde, hem huzur-u İlâhîde bir vakitte bulunması; hem Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın haşirde bir anda ekser etkıya-ı ümmetiyle görüşmesi ve dünyada hadsiz makamlarda bir anda tezahür etmesi ve evliyanın bir nevi garibi olan abdalların bir vakitte çok yerlerde görünmesi ve avâmın rü’yada bâzan bir dakikada bir sene kadar işler görmesi ve müşahede etmesi ve herkesin kalb, ruh, hayal cihetiyle bir anda pekçok yerlerle temas edip alâkadarane bulunması, mâlûm ve meşhud olduğundan.. elbette nuranî, kayıdsız, geniş ve ebedî olan Cennet’te, cisimleri ruh kuvvetinde ve hiffetinde ve hayal sür’atinde olan ehl-i Cennet, bir vakitte yüzbin yerlerde bulunup yüzbin hûrilerle sohbet ederek yüzbin tarzda zevk almak; o ebedî Cennet’e, o nihayetsiz rahmete lâyıktır ve Muhbir-i Sadık’ın (A.S.M.) haber verdiği gibi hak ve hakikattır. Bununla beraber, bu küçücük aklımızın terazisiyle o muazzam hakikatlar tartılmaz.

İdrâk-i maâli bu küçük akla gerekmez.

Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.




* * *
Səs yoxdur