Sözler | YirmiDokuzuncu Söz | 522
(504-534)

Bilbedâhe hakikî rahmet vardır. Mâdem hakikî rahmet vardır, Saadet-i Ebediyye olacaktır. Onuncu Söz’ün Dördüncü Hakîkatı, İkinci Hakîkatı ile beraber şu hakîkatı gündüz gibi aydınlatmıştır.

SEKİZİNCİ MEDÂR: İnsanın fıtrat-ı zîşûuru olan vicdanı, saadet-i ebediyyeye bakar, gösterir. Evet, kim kendi uyanık vicdanını dinlerse “Ebed!.. Ebed!,” sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyâcının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahlûktur. Demek bu vicdanî olan incizab ve cezbe, bir gaye-i hakikîyyenin ve bir hakîkat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir. Onuncu Söz’ün Onbirinci Hakîkatının hâtimesi bu hakîkatı göstermiştir.

DOKUZUNCU MEDÂR: Sâdık, masduk, musaddak olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ihbarıdır. Evet, O Zâtın (A.S.M.) sözleri, saadet-i ebediyyenin kapılarını açmıştır ve O’nun (A.S.M.) kelâmları saadet-i ebediyyeye karşı birer penceredir. Zâten bütün Enbiyanın (Aleyhimüsselâm) icmaını ve bütün evliyânın tevatürünü elinde tutmuş, bütün kuvvetiyle bütün dâvaları: Tevhid-i İlâhîden sonra şu haşir ve saadet noktasında temerküz ediyor. Acaba, şu kuvveti sarsacak bir şey var mıdır! Onuncu Söz’ün Onikinci Hakîkatı, şu hakîkatı pek zâhir bir sûrette göstermiştir.

ONUNCU MEDÂR: Onüç asırda yedi vecihle i’câzını muhafaza eden ve Yirmibeşinci Söz’de isbat edildiği üzere kırk adet enva’-ı i’câzıyla mu’cize olan Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın ihbarat-ı kat’iyyesidir. Evet o Kur’anın nefs-i ihbarı, haşr-i cismanînin keşşafıdır ve şu tılsım-ı muğlak-ı âlemin ve şu remz-i hikmet-i kâinatın miftâhıdır. Hem o Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın tazammun ettiği ve mükerreren tefekküre emredip nazara vaz’eylediği berâhin-i akliyye-i kat’iyye, binlerdir. Ezcümle: Bir kıyas-ı temsilîyi tazammun eden:



ve



ve bir delil-i adâlete işaret eden:



gibi pekçok âyât ile haşr-i cismânîdeki saadet-i ebediyyeyi gösterecek pekçok dûrbînleri, nazar-ı beşerin dikkatine vaz’etmiştir. Kur’anın sâir âyetler ile izah ettiği şu



ve



deki kıyas-ı temsîlînin hülâsasını “Nokta” risalesinde şöyle beyân etmişiz ki:

Səs yoxdur