Sözler | YirmiDokuzuncu Söz | 519
(504-534)
İkinci Esas

Saadet-i ebediyyeye muktazî vardır ve o saadeti verecek Fâil-i Zülcelâl de muktedirdir. Hem harab-ı âlem, mevt-i dünya mümkündür. Hem vâki olacaktır. Yeniden ihya-yı âlem ve haşir, mümkündür. Hem vâki olacaktır. İşte bu altı mes’eleyi, birer birer aklı ikna edecek muhtasar bir tarzda beyân edeceğiz. Zâten Onuncu Söz’de kalbi, îman-ı kâmil derecesine çıkaracak derecede bürhânlar zikredilmiştir. Şurada ise, yalnız aklı ikna’ edecek, susturacak, Eski Said’in “Nokta Risalesi” ndeki beyânâtı tarzında bahsedeceğiz.

Evet saadet-i ebediyyeye muktazî mevcûddur. O muktazînin vücûduna delâlet eden bürhân-ı kat’î “ON MENBA’ VE MEDÂR”dan süzülen bir hadstir.

BİRİNCİ MEDÂR: Dikkat edilse, şu kâinatın umumunda bir nizâm-ı ekmel, bir intizâm-ı kasdî vardır. Her cihette reşehat-ı ihtiyar ve lemaât-ı kasd görünür. Hattâ herşeyde bir nûr-u kasd, her şe’nde bir ziyâ-yı irâde, her harekette bir lem’a-i ihtiyar, her terkibde bir şû’le-i hikmet, semeratının şehadetiyle nazar-ı dikkate çarpıyor. İşte eğer saadet-i ebediyye olmazsa, şu esaslı nizâm, bir sûret-i zaîfe-i vâhiyyeden ibaret kalır. Yalancı, esassız bir nizâm olur. Nizâm ve intizâmın ruhu olan ma’nevîyat ve revabıt ve niseb, hebâ olup gider. Demek nizâmı nizâm eden, saadet-i ebediyyedir. Öyle ise nizâm-ı âlem, saadet-i ebediyyeye işaret ediyor.

İKİNCİ MEDÂR: Hilkat-i kâinatta bir hikmet-i tâmme görünüyor. Evet inâyet-i Ezeliyyenin timsali olan hikmet-i İlâhiyye, kâinatın umumunda gösterdiği maslahatların riayeti ve hikmetlerin iltizâmı lisanı ile, saadet-i ebediyyeyi ilân eder. Çünki: Saadet-i ebediyye olmazsa, şu kâinatta bilbedâhe sâbit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir. Onuncu Söz’ün Onuncu Hakîkatı, bu hakîkatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada ihtisar ederiz.

ÜÇÜNCÜ MEDÂR: Akıl ve hikmet ve istikrâ ve tecrübenin şeha-detleri ile sâbit olan hilkat-ı mevcûdâttaki adem-i abesiyyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyyeye işaret eder. Fıtratta israf ve hilkatta abesiyet olmadığına delil, Sâni’-i Zülcelâlin herşeyin hilkatinde en kısa yolu ve en yakın ciheti ve en hafif sûreti ve en güzel keyfiyeti ihtiyar ve intihab etmesidir ve bazen bir şeyi, yüz vazife ile tavzif etmesidir ve bir ince şeye bin meyve ve gayeleri takmasıdır. Mâdem israf yok ve abesiyet olmaz, elbette saadet-i ebediyye olacaktır. Çünki: Dönmemek üzere adem, herşeyi abes eder, her şey israf olur.

Səs yoxdur