Sözler | YirmiDokuzuncu Söz | 518
(504-534)

ÜÇÜNCÜ MENBA’: Ruh; zîhayat, zîşuûr, nuranî, vücûd-u haricî giydirilmiş; câmi’, hakîkatdar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanun-u emrîdir.

Halbuki en zaîf olan kavânin-i emriyye, sebat ve bekaya mazhardırlar. Çünki: Dikkat edilse, mâruz-u tagayyür olan bütün nevilerde birer hakîkat-ı sâbite vardır ki, bütün tegayyürat ve inkılâbât ve etvâr-ı hayat içinde yuvarlanarak sûretler değiştirip, ölmeyerek, yaşayarak bâki kalıyor. İşte herbir şahs-ı insânî, mâhiyetinin câmiiyyetiyle ve küllî şuûruyla ve umumî tasavvuratıyla bir şahıs iken, bir nev’ hükmüne geçmiştir. Bir nev’e gelen ve cârî olan kanun, o şahs-ı insânîde dahi cârîdir. Mâdem Fâtır-ı Zülcelâl, insânı câmi’ bir âyine ve küllî bir ubûdiyyetle ve ulvî bir mâhiyetle yaratmıştır. Her ferddeki hakîkat-ı ruhiyye, yüzbinler sûret değiştirse, izn-i Rabbânî ile ölmeyecek, yaşayarak geldiği gibi gidecek. Öyle ise o şahs-ı insânînin hakîkat-ı zîşuûru ve unsur-u zîhayatı olan ruhu dahi, Allah’ın emriyle, izni ile ve ibkasıyla daima bâkidir.

DÖRDÜNCÜ MENBA’: Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücûd-u hissî olmayan nevilerde hükümran olan kavânîne dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-u emrî, vücûd-u haricî giyse idi, o nevilerin birer ruhu olurdu. Halbuki o kanun daima bâkîdir. Daima müstemir, sabittir. Hiçbir tegayyürat ve inkılâbat, o kanunların vahdetine te’sir etmez, bozmaz. Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı, zerre gibi bir çekirdeğinde ölmeyerek bâkî kalır. İşte mâdem en âdi ve zaîf emrî kanunlar dahi böyle beka ile, devam ile alâkadardır. Elbette ruh-u insânî, değil yalnız beka ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım gelir. Çünki ruh dahi Kur’anın nassı ile,



ferman-ı celîli ile âlem-i emirden gelmiş bir kanun-u zîşuûr ve bir nâmus-u zîhayattır ki; kudret-i ezeliyye, ona vücûd-u haricî giydirmiş. Demek nasılki sıfat-ı iradeden ve âlem-i emirden gelen şuûrsuz kavânîn, daima veya ağleben bâki kalıyor. Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekaya mazhar olmak daha ziyâde kat’îdir, lâyıktır. Çünki; zîvücûddur, hakîkat-ı hariciyye sahibidir. Hem onlardan daha kavîdir, daha ulvîdir. Çünki; zîşuûrdur. Hem onlardan daha daimîdir, daha kıymetdârdır. Çünki; zîhayattır.

Səs yoxdur