Sözler | YirmiDokuzuncu Söz | 520
(504-534)

Umum fıtratta, ezcümle insânda, Fenn-i Menâfi-ül-âza şehadetiyle sâbit olan adem-i israf gösteriyor ki; insânda olan hadsiz istidadât-ı ma’nevîyye ve nihayetsiz âmâl ve efkâr ve müyûlât dahi israf edilmeyecektir. Öyle ise, insândaki o esaslı meyl-i tekemmül, bir kemâlin vücûdunu gösterir ve o meyl-i saadet, saadet-i ebediyyeye namzed olduğunu kat’î olarak ilân eder. Öyle olmazsa insânın mahiyyet-i hakikîyyesini teşkil eden o esaslı ma’nevîyat, o ulvî âmâl, hikmetli mevcûdâtın hilâfına olarak israf ve abes olur, kurur, hebâen gider. Şu hakîkat, Onuncu Söz’ün On birinci Hakîkatında isbat edildiğinden kısa kesiyoruz.

DÖRDÜNCÜ MEDÂR: Pekçok nevilerde, hattâ gece ve gündüzde, kış ve baharda ve cevv-i havada hattâ insânın şahıslarında, müddet-i hayatında değiştirdiği bedenler ve mevte benzeyen uyku ile haşir ve neşre benzer birer nevi kıyâmet, bir kıyâmet-i kübrânın tahakkukunu ihsas ediyor, remzen haber veriyorlar. Evet meselâ: Haftalık bizim saatimizin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan çarklarına benzeyen; ALLAH’ın dünya denilen büyük saatındaki yevm, sene, ömr-ü beşer, deveran-ı dünya, birbirine mukaddeme olarak birbirinden haber veriyor, döner işlerler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi, mevtten sonra subh-u kıyamet, o destgâhtan, o saat-ı uzmâdan çıkacağını remzen haber veriyorlar. Bir şahsın müddet-i ömründe başına gelmiş birçok kıyamet çeşitleri vardır. Her gece bir nevi ölmekle, her sabah bir nevi dirilmekle emârât-ı haşriyye gördüğü gibi, beş-altı senede bil-ittifak bütün zerratını değiştirerek, hattâ bir senede iki def’a tedricî bir kıyâmet ve haşir taklidini görmüş. Hem hayvan ve nebat nevilerinde üçyüzbinden ziyâde haşir ve neşir ve kıyamet-i nev’iyyeyi her baharda müşahede ediyor. İşte bu kadar emârat ve îşârat-ı haşriyye ve bu kadar alâmat ve rumuzât-ı neşriyye elbette kıyâmet-i kübrânın tereşşuhatı hükmünde, o haşre işaret ediyorlar. Bir Sâni’-i Hakîm tarafından nevilerde böyle kıyâmet-i nev’iyyeyi yâni bütün nebâtat köklerini ve bir kısım hayvanları âynen baharda ihya etmek ve yaprakları ve çiçekleri ve meyveleri gibi sâir bir kısım şeyleri aynıyla değil, misliyle iade ederek bir nevi haşir ve neşir yapmak; herbir şahs-ı insânîde kıyâmet-i umumiyye içinde bir kıyâmet-i şahsiyyeye delil olabilir. Çünki: İnsânın birtek şahsı, başkasının bir nev’i hükmündedir. Zira fikir nûru, insânın âmâline ve efkârına öyle bir genişlik vermiş ki, mâzi ve müstakbeli îhata eder. Dünyayı dahi yutsa tok olmaz. Sâir nevilerde ferdlerin mahiyyeti cüz’iyyedir; kıymeti şahsiyyedir; nazarı mahduddur; kemâli mahsurdur; lezzeti ve elemi, ânîdir. Beşerin ise mâhiyeti ulvîyyedir, kıymeti galiyyedir; nazarı, âmmdır; kemâli, hadsizdir; ma’nevî lezzeti ve elemi kısmen daimîdir.

Səs yoxdur