Sözler | OtuzBirinci Söz | 578
(559-589)

Hem Rabb-ül âlemîn, meyve-i âlem olan insâna, âlemi içine alacak bir vüs’at-ı istidad verdiğinden ve bir ubûdiyyet-i külliyeye müheyya ettiğinden ve hissiyatça kesrete ve dünyaya mübtelâ olduğundan, bir rehber vasıtasıyle, yüzlerini kesretten vahdete, fâniden bâkiye çevirmek istemesine mukabil; en âzamî bir derecede en eblağ bir sûrette, Kur’an vasıtasıyle en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve Risaletin vazifesini en ekmel bir tarzda îfa eden, yine bilbedâhe O Zâttır.

İşte mevcûdâtın en eşrefi olan zîhayat ve zîhayat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakikî insân ve hakikî insân içinde geçmiş vezâifi en âzamî bir derecede, en ekmel bir surette îfa eden Zât; elbette o Mi’rac-ı Azîm ile Kab-ı Kavseyn’e çıkacak, saadet-i ebediyye kapısını çalacak, hazine-i rahmetini açacak, îmanın hakaik-i gaybiyyesini görecek, yine O olacaktır.

Sâbian: Bilmüşâhede şu masnûatta gayet güzel tahsinat, nihayet derecede süslü tezyinat vardır. Ve bilbedâhe şöyle tahsinat ve tezyinat, onların Sâniinde, gayet şiddetli bir irade-i tahsin ve kasd-ı tezyin var olduğunu gösterir. Ve irade-i tahsin ve tezyin ise, bizzarure o Sâni’de, san’atına karşı kuvvetli bir rağbet ve kudsî bir muhabbet olduğunu gösterir. Ve masnuat içinde en câmi’ ve letâif-i san’atı birden kendinde gösteren ve bilen ve bildiren ve kendini sevdiren ve başka masnuattaki güzellikleri “Mâşallah” deyip istihsan eden, bilbedâhe o san’at-perver ve san’atını çok seven Sâniin nazarında en ziyâde mahbub, O olacaktır.

İşte masnûatı yaldızlayan mezâya ve mehâsine; ve mevcûdâtı ışıklandıran letâif ve kemalâta karşı: “Sübhanallah, Mâşaallah, Allahü Ekber” diyerek semâvatı çınlattıran ve Kur’anın nağamatıyla kâinatı velveleye verdiren, istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile, berr ve bahri cezbeye getiren yine bilmüşâhede O Zâttır.

İşte böyle bir Zât ki:


sırrınca bütün ümmetin işlediği hasenatın bir misli, O’nun kefe-i mizanında bulunan ve umum ümmetinin salâvatı,O’nun ma’nevî kemalâtına imdad veren ve Risaletinde gördüğü vezaifin netaicini ve ma’nevî ücretleriyle beraber rahmet ve muhabbet-i İlâhiyyenin nihayetsiz feyzine mazhar olan bir Zât, elbette Mi’rac merdiveniyle cennete, Sidret-ül Müntehâya, Arş’a ve Kab-ı Kavseyne kadar gitmek, ayn-ı hak, nefs-i hakîkat ve mahz-ı hikmettir.

Səs yoxdur