Sözler | Otuzİkinci Söz | 639
(590-652)

İKİNCİ NÜKTE: Ta’dad ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki onları Cenâb-ı Hakk’ın hesabına ve O’nun muhabbeti nâmına sev, deriz.

Meselâ: Leziz taamları, güzel meyveleri, Cenâb-ı Hakk’ın ihsanı ve o Rahmân-ı Rahîm’in in’amı cihetinde sevmek, “Rahmân” ve “Mün’im” isimlerini sevmektir, hem ma’nevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahmân nâmına olduğunu gösteren; meşru dairesinde kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir.

Hem peder ve valideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine aittir. O muhabbet ve hürmet, şefkat, Lillâh için olduğuna alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyâde muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir.


âyeti: Beş mertebe hürmet ve şefkate evlâdı davet etmesi; Kur’anın nazarında valideynin hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukukları ne derece çirkin olduğunu gösterir. Mâdem peder; kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyâde iyi olmasını ister. Ona mukabil veled dahi, pedere karşı hak dâva edemez. Demek valideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok. Zira münakaşa, ya gıbta ve hasedden gelir. Pederde oğluna karşı o yok. Veya münakaşa, haksızlıktan gelir. Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dâva etsin. Pederini haksız görse de, ona isyan edemez. Demek; pederine isyan eden ve onu rencide eden, insân bozması bir canavardır.

Ve evlatlarını, o Zât-ı Rahîm-i Kerim’in hediyeleri olduğu için kemâl-i şefkat ve merhamet ile onları sevmek ve muhafaza etmek, yine Hakk’a aittir. Ve o muhabbet ise, Cenâb-ı Hakk’ın hesabına olduğunu gösteren alâmet ise: Vefatlarında sabır ile şükürdür, me’yusane feryad etmemektir. “Hâlıkımın benim nezaretime verdiği sevimli bir mahlûku idi, bir memlûkü idi, şimdi hikmeti iktiza etti, benden aldı, daha iyi bir yere götürdü. Benim o memlûkte bir zâhirî hissem varsa, hakikî bin hisse onun Hâlıkına aittir. “El-hükmü Lillâh” deyip teslim olmaktır.

Hem dost ve ahbab ise: Eğer onlar îmân ve amel-i sâlih sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın dostları iseler, “El-hubbu Fillâh” sırrınca o muhabbet dahi, Hakk’a aittir.

Səs yoxdur