Sözler | OtuzÜçüncü Söz | 654
(653-690)

Sonra menzillere, kısımlara meharetle tefrik ve tafsil ediyor. Sonra o menzilleri tanzim ve tertib ediyor. Sonra nukuşlarla tezyin ediyor. Sonra elektrik lâmbalarıyla tenvir ediyor. Sonra o muhteşem ve müzeyyen sarayda meharetini, ihsanatını tecdid etmek için herbir tabakada yeni yeni icadlar, tebdiller, tahviller yapıyor. Sonra herbir menzilde kendi makamına merbut bir telefon rabtedip birer pencere açarak, herbirinden onun makamı görünür.

Aynen öyle de:


Sâni’-i Zülcelâl; Hâkim-i Hakîm, Adl-i Hakem ve binbir Esmâ-yı kudsiyye ile müsemma Fâtır-ı Bîmisâl, şu âlem-i ekber olan kâinat sarayının ve hilkat şeceresinin icadını irade etti. Altı günde, o sarayın, o şecerenin esasâtını desatir-i hikmet ve kavanin-i ilm-i ezelîsi ile vaz’etti. Sonra ulvî ve süflî tabakata ve dallara ayırıp, kaza ve kader desatiri ile tafsil ve tasvir etti. Sonra her mahlûkatın her tâifesini ve her tabakasını sun’ ve inâyet düsturu ile tanzim etti. Sonra herşeyi, herbir âlemi; ona lâyık bir tarzda, meselâ; semâyı yıldızlarla, zemini çiçeklerle tezyin ettiği gibi, süslendirip tezyin etti. Sonra o kavanin-i külliyye ve desatir-i umumiyye meydanlarında Esmâlarını tecelli ettirip tenvir etti. Sonra bu kanun-u küllînin tazyikinden feryad eden ferdlere Rahmân-ı Rahîm isimlerini hususî bir sûrette imdada yetiştirdi. Demek o küllî ve umumî desatiri içinde hususî ihsanatı, hususî imdatları, hususî cilveleri var ki: Herşey, her vakit, her haceti için ondan istimdad eder, ona bakabilir. Sonra her menzilden, her tabakadan, her âlemden, her tâifeden, her ferdden, herşeyden, kendini gösterecek yâni vücûdunu ve vahdetini bildirecek pencereler açmış. Her kalb içinde bir telefon bırakmış. Şimdi şu hadsiz pencerelerden elbette haddimizin fevkinde olarak bahse girişmeyeceğiz. Onları, ilm-i muhit-i İlâhîye havale edip, yalnız âyât-ı Kur’aniyyenin lemaâtı olan otuzüç pencereyi Otuzüçüncü Söz’ün Otuzüçüncü Mektubunun, namazdan sonraki tesbihatın otuzüç aded-i mübârekine muvafık olmak için “otuzüç pencereye” icmâlî ve muhtasar bir sûrette işaret edip, izahını sâir Sözler’e havale ederiz...

Səs yoxdur