Sözler | OtuzÜçüncü Söz | 662
(653-690)
On birinci Pencere


Bütün ervah ve kulûbün dalaletten neş’et eden ızdırabat ve keşmekeş; ve ızdırabattan neş’et eden mânevî elemlerden kurtulmaları, birtek Hâlık’ı tanımakla olur. Bütün mevcûdâtı, birtek Sâni’a vermekle necat buluyorlar, birtek Allah’ın zikriyle mutmain olurlar. Çünki: Hadsiz mevcûdât birtek zâta verilmezse (Yirmiikinci Söz’de kat’î isbat edildiği gibi) o zaman her birtek şey’i, hadsiz esbaba isnad etmek lâzım gelir ki, o halde birtek şey’in vücûdu, umum mevcûdât kadar müşkil olur. Çünki: Allah’a verse, hadsiz eşyayı bir zâta verir. O’na vermezse, herbir şeyi hadsiz esbaba vermek lâzım gelir. O vakit bir meyve, kâinat kadar müşkilât peyda eder; belki daha ziyâde müşkil olur. Çünki; nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkilât olur. Ve yüz nefer, bir zabitin idaresine verilse, bir nefer hükmünde kolay olur. Öyle de: Çok muhtelif esbabın birtek şeyin îcadında ittifakları, yüz derece müşkilâtlı olur. Ve pek çok eşyanın îcadı, birtek zâta verilse yüz derece kolay olur. İşte mahiyyet-i insânîyyedeki merak ve taleb-i hakîkat cihetinden gelen nihayetsiz ızdırabdan kurtaracak yalnız tevhid-i Hâlık ve mârifet-i İlâhiyyedir. Mâdem küfürde ve şirkte nihayetsiz müşkilât ve ızdırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakîkatı yoktur. Mâdem tevhidde, mevcûdâtın yaratılışındaki sühulete ve kesrete ve hüsn-ü san’ata muvafık olarak nihayetsiz sühulet ve kolaylık var. Elbette o yol vâcibdir, hakîkattır.

İşte ey bedbaht ehl-i dalâlet! Bak: Dalâlet yolu ne kadar karanlıklı ve elemli!. Ne zorun var ki, oradan gidiyorsun? Hem bak: İman ve tevhid yolu ne kadar kolay ve safâlı.. Oraya gir, kurtul...

On ikinci Pencere


sırrınca: Umum eşyada husûsan zîhayat masnûlarda hikmetli bir kalıbdan çıkmış gibi her şeye bir miktar-ı muntâzam ve bir suret, hikmetle verildiği ve o suret ve o miktarda maslahatlar ve faideler için eğri büğrü hududlar bulunması; hem müddet-i hayatlarında değiştirdikler i suret-i libasları ve miktarları yine hikmetlere, maslahatlara muvafık bir tarzda mukadderat-ı hayatiyyeden terkib edilen mânevî ve muntâzam birer suret, birer miktar bulunması, bilbedâhe gösterir ki: Bir Kadîr-i Zülcelâl’in ve bir Hakîm-i Zülkemâl’in kader dairesinde suretleri ve biçimleri tertib edilen ve kudretin destgâhında vücûdları verilen o hadsiz masnûat, o zâtın vücûb-u vücûduna delâlet ve vahdetine ve kemâl-i kudretine hadsiz lisan ile şehadet ederler. Sen kendi cismine ve âzalarına ve onlardaki eğri büğrü yerlerin meyvelerine ve faidelerine bak! Kemâl-i hikmet içinde kemâl-i kudreti gör.

Səs yoxdur