Sözler | OtuzÜçüncü Söz | 664
(653-690)

Hem bir cehl-i mutlak içinde muhit bir şuûrun tezahüratı görünüyor. (Zerrelerden yıldızlara kadar herşeyin harekâtında nizâmat-ı âleme ve mesalih-i hayata ve metâlib-i hikmete muvafık bir tarzda hareket etmeleri ve şuurkârane vaziyetleri gibi.) İşte bu acz içindeki kudret; ve za’f içindeki kuvvet; ve fakr içindeki servet ve gına; ve cümûd ve cehil içindeki hayat ve şuur; bilbedâhe ve bizzarure, bir Kadîr-i Mutlak ve Kaviyy-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyûm bir zâtın vücûb-u vücûduna ve vahdetine karşı her taraftan pencereler açar. Hey’et-i mecmuası ile büyük bir mikyasta bir cadde-i nuranîyyeyi gösterir. İşte ey tabiat bataklığına düşen gafil! Eğer tabiatı bırakıp Kudret-i İlâhiyyeyi tanımazsan; herbir şey’e, hattâ herbir zerreye, hadsiz bir kuvvet ve kudret ve nihayetsiz bir hikmet ve meharet, belki ekser eşyayı görecek, bilecek, idare edecek bir iktidar, herşeyde bulunduğunu kabûl etmek lâzım gelir.

On beşinci Pencere


sırrınca: Herşey’e, o şey’in kabiliyyet-i mahiyyetine göre kemâl-i mizan ve intizâm ile biçilip hüsn-ü san’at ile tertib edilip, en kısa yolda, en güzel bir sûrette, en hafif bir tarzda, istimalce en kolay bir şekilde, (Meselâ; kuşların elbiselerine ve her vakit tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimâl etmelerine bak.) hem israfsız hikmetli bir tarzda vücûd vermek, suret giydirmek, eşya adedince diller ile bir Sâni’-i Hakîm’in vücûb-u vücûduna şehadet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlak’a işaret ederler.


On altıncı Pencere

Rûy-i zeminde mevsim-bemevsim tazelenen mahlûkatın îcad ve tedbirlerindeki intizâmat ve tanzimat, bilbedâhe bir hikmet-i âmmeyi gösterir. Sıfat, mevsufsuz olmadığından; elbette o hikmet-i âmme, bizzarure bir Hakîm’i gösterir. Hem o perde-i hikmet içinde hârika tezyinat, bilbedâhe bir inâyet-i tâmmeyi gösterir. Ve o inâyet-i tâmme, bizzarure inâyetkâr bir Hâlık-ı Kerim’i gösterir. Ve o perde-i inâyette umuma şâmil bir taltifat ve ihsanat, bilbedâhe bir rahmet-i vâsiayı gösterir.

Səs yoxdur