Sözler | OtuzÜçüncü Söz | 665
(653-690)

Ve o rahmet-i vâsia, bizzarure bir Rahmân-ı Rahîm’i gösterir. Ve o perde-i rahmet üstünde dahi bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve erzakları, bilbedâhe terbiyekârane bir Rezzâkıyet ve şefkatkârane bir Rububiyyeti gösterir. Ve o terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerim’i gösterir. Evet zeminin yüzünde kemâl-i hikmetle terbiye edilen ve kemâl-i înayetle tezyin edilen ve kemâl-i rahmetle taltif edilen ve kemâl-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlûkat, birer birer bir Sâni’-i Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzak’ın vücûbuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedâhe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti dahi tazammun eden umum masnûata şâmil inâyet-i tâmme; ve inâyet ve hikmeti tazammun eden ve umum mevcûdât-ı arzıyyeye şamil olan rahmet-i vâsia; ve rahmet ve hikmet ve inâyeti de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerîmane bir tarzda olan rızk ve iaşe-i umumiyyeyi birden nazara al, bak! Nasılki; elvan-ı seb’a, ziyâyı teşkil eder. Ve yeryüzünü tenvir eden o ziyâ, nasıl şüphesiz güneşi gösterir. Öyle de; o hikmet içindeki inâyet ve inâyet içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzak bir Vâcib-ül Vücûd’un vahdetini ve kemâl-i rubûbiyyetini büyük bir mikyasta, yüksek bir derecede, parlak bir surette gösterir. İşte ey sersem münkir-i gafil! Göz önündeki bu hakîmane, kerîmane, rahÎmane, rezzakane terbiyyeti ve bu acîb ve hârika ve mu’cize keyfiyyeti ne ile îzah edebilirsin? Senin gibi serseri tesadüfle mi? Ve kalbin gibi kör kuvvetle mi? Ve kafan gibi sağır tabiatla mı? Ve senin gibi âciz, câmid, câhil esbabla mı? Yoksa nihayetsiz derecede mukaddes, münezzeh ve müberra, muallâ ve nihayetsiz derecede Kadîr, Alîm, Semi’, Basîr olan Zât-ı Zülcelâl’e nihayetsiz derecede âciz, câhil, sağır, kör, mümkin, miskin olan “tabiat” namını verip nihayetsiz hatâ işlemek mi istersin! Hem güneş gibi parlak şu hakîkatı, hangi kuvvet ile söndürebilirsin! Hangi perde-i gaflet altında saklayabilirsin!


On yedinci Pencere


Zeminin yüzünü yaz zamanında temâşa edip görüyoruz ki: Îcad-ı eşyada müşevveşiyyeti iktiza eden ve intizâmsızlığa sebeb olan nihayetsiz sehavet ve bir cûd-u mutlak, gayet derecede bir insicam ve intizâm içinde görünüyor. İşte zemin yüzünü tezyin eden bütün nebâtatı gör. Hem mizansızlığı ve kabalığı iktiza eden icad-ı eşyadaki sür’at-i mutlaka dahi kemâl-i mevzuniyyet içinde görünüyor.

Səs yoxdur