Sözler | OtuzÜçüncü Söz | 685
(653-690)

Devir ve teselsülü, on iki bürhân yâni arşî ve süllemî gibi namlar ile müsemma meşhur oniki delîl-i kat’î ile devri ibtal etmişler ve teselsülü muhal göstermişler. Silsile-i esbabı kesip, Vâcib-ül-Vücûd’un vücûdunu isbat etmişler.

Biz de deriz ki: Esbab, teselsülün berahini ile âlemin nihayetinde kesilmesinden ise, her şeyde Hâlık-ı Külli Şey’e has sikkeyi göstermek daha kat’î, daha kolaydır. Kur’anın feyziyle bütün Pencereler ve bütün Sözler, o esas üzerine gitmişler. Bununla beraber imkân noktasının hadsiz bir vüs’atı var. Hadsiz cihetlerle Vâcib-ül Vücûd’un vücûdunu gösteriyor. Yalnız, mütekellimînin teselsülün kesilmesi yoluna, (elhak geniş ve büyük olan o caddeye) münhasır değildir. Belki had ve hesaba gelmeyen yollar ile, Vâcib-ül-Vücûd’un mârifetine yol açar. Şöyle ki:

Herbir şey; vücûdunda, sıfâtında, müddet-i bekasında hadsiz imkânat, yâni gayet çok yollar ve cihetler içinde mütereddid iken, görüyoruz ki; o hadsiz cihetler içinde vücûdca muntâzam bir yolu tâkip ediyor. Herbir sıfatı da mahsus bir tarzda ona veriyor. Müddet-i bekasında bütün değiştirdiği sıfat ve haller dahi, böyle bir tahsis ile veriliyor. Demek bir muhassisin iradesiyle, bir müreccihin tercihiyle, bir mûcid-i hakîmin îcadıyladır ki: Hadsiz yollar içinde, hikmetli bir yolda onu sevkeder. Muntâzam sıfâtı ve ahvâli ona giydiriyor. Sonra infiraddan çıkarıp, bir terkibli cisme cüz’ yapar, imkânat ziyâdeleşir. Çünki; o cisimde binler tarzda bulunabilir. Halbuki neticesiz o vaziyetler içinde neticeli, mahsus bir vaziyet ona verilir ki; mühim neticeleri ve faideleri ve o cisimde vazifeleri gördürülüyor. Sonra o cisim dahi diğer bir cisme cüz’ yaptırılıyor. İmkânat daha ziyâdeleşir. Çünki; binlerle tarzda bulunabilir. İşte o binler tarz içinde, birtek vaziyet veriliyor. O vaziyet ile mühim vazifeler gördürülüyor ve hâkezâ... Gittikçe daha ziyâde kat’î bir Hakîm-i Müdebbir’in vücûb-u vücûdunu gösteriyor. Bir Âmir-i Alîm’in emriyle sevk edildiğini bildiriyor. Cisim içinde cisim, birbiri içinde cüz’ olup giden bütün bu terkiblerde; nasıl bir nefer, takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda mütedâhil o heyetlerden herbirisine mahsus birer vazifesi, hikmetli birer nisbeti, intizâmlı birer hizmeti bulunuyor. Hem nasılki: Senin gözbebeğinden bir hüceyre; gözünde bir nisbeti ve bir vazifesi var. Senin başın heyet-i umumiyyesi nisbetine dahi, hikmetli bir vazifesi ve hizmeti vardır. Zerre miktar şaşırsa, sıhhat ve idare-i beden bozulur. Kan damarlarına, his ve hareket âsablarına, hattâ bedenin heyet-i umumiyyesinde birer mahsus vazifesi, hikmetli birer vaziyeti vardır. Binlerle imkânat içinde, bir Sâni’-i Hakîm’in hikmetiyle o muayyen vaziyet verilmiştir.

Səs yoxdur