Sözler | Lemeât | 739
(691-746)

Fakat o zaman tabiatın zemini eritecek, yırtacak bir madde var idi elimde. Üçüncü yolun o delil-i mu’cizi

Kur’an onu bana vermişti. Kardeşim, arkamı da bırakma, hiç de korkma! Bak hâ şurada tünelvâri mağaralar, tahtel’arz akıntılar beklerler ikimizi.

Bizi geçirecekler. Tabiat da şu müdhiş cümûdiyeleri de seni hiç korkutmasın. Zira bu abus çehresi altında merhametli sahibinin tebessümlü yüzü.

Radyumvari o madde-i Kur’anî ışığıyla sezmiştim. İşte, gözüne aydın! Ziyâdar âleme çıktık, bak şu zemin-i pür-nâzî

Bu fezâ-yı lâtif, şirin. Yahu başını kaldır! Bak semâvata ser çekmiş, bulutları da yırtmış, aşağıda bırakmış. Dâvet ediyor bizi.

Şu şecere-i tûba, meğer o Kur’an imiş. Dalları her tarafa uzanmış. Tedelli eden bu dala biz de asılmalıyız, oraya alsın bizi.

O şecere-i semâvî; bir timsali zeminde olmuş şer’-i enveri. Demek zahmet çekmeden o yol ile çıkardık bu âlem-i ziyâya, sıkmadan zahmet bizi.

Mâdem yanlış etmişiz; eski yere döneriz, doğru yolu buluruz. Bak, üçüncü yolumuz; şu dağlar üstünde durmuş olan şehbâzi; Hem de bütün cihana okuyor bir ezanı. Bak müezzin-i âzama, Muhammed-ül Hâşimî (A.S.M.) dâvet eder insânı âlem-i nur-u envere. İlzam eder niyaz ile namazı.

Bulutları da yırtmış, bak bu hüda dağlarına. Semâvata ser çekmiş, bak şeriat cibâline. Nasıl müzeyyen etmiş zeminimizin yüzü gözü.

İşte çıkmalıyız buradan himmet tayyaresiyle, ziyâ, nesim orada, nur u cemâl orada. İşte buradadır Uhud-u Tevhid, o cebel-i azizi.

İşte şuradadır Cûdi-i İslâmiyyet, o cebel-i selâmet. İşte Cebel-ül Kamer olan Kur’an-ı Ezher, zülâl-i Nil akıyor o muhteşem menba’dan. İç o âb-ı lezizi!..


Ey arkadaş! Şimdi hayâli baştan çıkar, aklı kafaya geçir! Evvelki iki yolun mağdub ve dâllîn yolu; hatârları pek çoktur, kıştır dâim güz yazı... Yüzde biri kurtulur; Eflâtun, Sokrat gibi. Üçüncü yol; sehildir, hem karib-i müstakimdir. Zaif, kavi müsavi. Herkes o yoldan gider. En rahatı budur ki: Şehid olmak ya gazî.

Səs yoxdur