Sözler | Lemeât | 742
(691-746)

Tekrar yine geliriz. Bu kerre tarîkımız sırât-ı müstakimdir, hem îmanın yoludur. Delil ve imâmımız, inâyet ve Kur’andır, şehbâz-ı edvar-pervaz.

İşte Sultan-ı Ezel’in rahmet ve inâyeti, vaktâ bizi istedi, kudret bizi çıkardı, lütfen bizi bindirdi kanun-u meşîete: Etvâr üstünde perdaz.

Şimdi bizi getirdi, şefkat ile giydirdi şu hil’at-ı vücûdu, emanet rütbesini bize tevcih eyledi. Nişanı niyaz ve namaz.

Şu edvar ve etvârın, bu uzun yolumuzda birer menzil-i nazdır. Yolumuzda teshilât içindir ki, kaderden bir emirname vermiş, sahifede cephemiz.

Her nereye geliriz, herhangi tâifeye misafir oluyoruz, pek uhuvvetkârane istikbal görüyoruz. Malımızdan veririz, mallarından alırız.

Ticaret muhabbeti, onlar bizi beslerler, hediyelerle süslerler, hem de teşyi’ ederler. Gele gele işte geldik, dünya kapısındayız işitiyoruz avaz.

Bak girdik şu zemine; ayağımızı bastık şehadet âlemine: Şehr-âyîne-i Rahmân, gürültühane-i insân. Hiçbir şey bilmeyiz, delil ve imamımız

Meşîet-i Rahmân’dır. Vekil-i delilimiz, nâzenin gözlerimiz. Gözlerimizi açtık, dünya içine saldık. Hatırına gelir mi evvelki gelişimiz?

Garib,yetim olmuştuk; düşmanlarımız çoktu, bilmezdik hâmimizi. Şimdi nur-u îman ile o düşmanlara karşı bir rükn-ü metînimiz

İstinâdî noktamız, hem himayetkârımız def’eder düşmanları. O îman-ı billâhtır ki ziyâ-i ruhumuz, hem nur-u hayatımız, hem de ruh-u ruhumuz.

İşte kalbimiz rahat, düşmanları aldırmaz, belki düşman tanımaz. Evvelki yolumuzda, vaktâ vicdana girdik; işittik ondan binlerle feryad u fîzar ve âvâz.

Ondan belâya düştük. Zira âmâl, arzular, istîdad ve hissiyat; dâim ebedî ister. Onun yolunu bilmezdik, bizden yol bilmemezlik, onda fîzar ve niyâz.

Fakat elhamdülillâh, şimdi gelişimizde bulduk nokta-i istimdad, ki dâim hayat verir o istîdad, âmâle; tâ ebed-ül-âbâda onları eder pervaz.

Onlara yol gösterir, o noktadan istîdad hem istimdad ediyor, hem âb-ı hayatı içer, hem kemâline koşuyor o nokta-i istimdad, o şevk-engiz remz ü nâz.

Səs yoxdur