Eğer sen Cehennem’e girsen, vücud dâiresinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya Cennet’te mes’ud veya vücud dâirelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar. Demek, her halde Cehennem’in vücuduna taraftar olmak sana lâzımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki; hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır.
Evet Cehennem ise , hayr-ı mahz olan dâire-i vücudun Hâkim-i Zülcelâl’inin hakîmâne ve âdilâne bir hapishâne vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcud ülkesidir. Hapishâne vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya âit hizmetleri var. Ve zebâni gibi pek çok zîhayatın celâldarâne meskenleridir.
İkinci Nükte: Cehennem’in vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakiki adâlete ve israfsız mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun vücudunu isterler. Çünkü, nasıl bin mâsumların hukukunu çiğneyen bir zâlimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adâlet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zalimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete mukabil yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir.