kâinatın en ehemmiyetli neticesi ve arzın halifesi ve o Hâlik’ın güzidesi ve perestişkârı olan nev-i insanın insaniyet mide-i kübrası ile küllî ve yüksek ve daima arzu ettiği ve ünsiyet ettiği ve fıtraten istediği cismanî lezzetleri, dâr-ı bekada verilmesine dair hadsiz umumî duaları kabul olmasın. Ve haşr-i cismanî ile fiilen cevap verilmesin; onu ebedî minnettar etmesin. Âdeta sineğin sesini işitsin, gök gürültüsünü işitmesin. Ve âdi bir neferin kemâl-i ehemmiyetle teçhizatına baksın; orduya hiç bakmasın, ehemmiyet vermesin. Bu, yüz derece muhâl ve bâtıldır. Evet
Âyetinin sarâhat-ı kat’iyesiyle, insan, en ziyade ünsiyet ettiği ve dünyada nümunesini tatmış olduğu cismanî lezzetleri Cennet’e lâyık bir tarzda görecek, tadacak. Ve lisan, göz ve kulak gibi âzaların ettikleri hâlis şükürler ve hususî ibadetlerin mükâfatları, o uzuvlara mahsus cismanî lezzetler ile verilecektir. Kur’an-ı Mu’cizü’lBeyan o derece cismanî lezzetleri sarih bir surette beyan eder ki, başka te’viller ile mânayı zâhiriyi kabul etmemek imkân haricindedir.