Bunlara kıyasen, yüzer küllî hakikatler cismâniyette temerküz ettiğinden, Hâlık-ı Hakîm, zemin yüzünde cismâniyeti çoğaltmak ve mezkûr hakikatlere mazhar eylemek için öyle sür’atli ve dehşetli bir faaliyetle kafile kafile arkasına mevcudata vücut giydirir. O meşhere gönderir. Sonra onları terhis eder, başkalarını gönderir. Mütemadiyen kâinat fabrikasını işlettirir. Cismanî mahsulâtı dokuyup, zemini, âhirete ve Cennete bir fidanlık bahçesi hükmüne getirir. Hattâ insanın cismanî midesini memnun etmek için o midenin hâl diliyle bekasına dair duasını kemâl-i ehemmiyetle dinleyip kabul ederek fiilen cevap vermek için, hadsiz ve hesapsız ve yüzbinler tarzlarda ve binler çeşit çeşit lezzetlerde gayet san’atlı taamları ve gayet kıymetli ni’metleri cismaniyete ihzar etmek, bedâhetle ve şeksiz gösterir ki: Dâr-ı âhirette Cennet’in en çok ve en mütenevvi lezzetleri cismanîdir. Ve saadet-i ebediyenin en ehemmiyetli ve herkesin istediği ve ünsiyet ettiği ni’metleri cismanîdir.
Acaba hiçbir cihet-i ihtimali ve imkânı var mı ki; bu âdi midenin hâl diliyle beka duasını kabul edip nihâyetsiz mu’cizatlı maddi taamlar ile onu minnettar ederek, her vakit tesadüfsüz, kasdî olarak fiilen cevap veren bir Kadîr-i Rahîm, bir Alîm-i Kerîm;