Hem herbir şehir kendi ahâlisine geniş bir hânedir. Eğer îman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rızayı İlâhi, sevab-ı uhrevî yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu’, riyâ, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zâhiri âsâyiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet mânaları hükmeder; o hayat-ı şehrîye zehirlenir. Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kavîler zulme, ihtiyarlar ağlamağa başlarlar.
Buna kıyâsen, memleket dahi bir hânedir. Ve vatan dahi bir millî âilenin hânesidir. Eğer îman-ı âhiret bu geniş hânelerde hükmetse, birden samimî hürmet ve ciddî merhamet ve rüşvetsiz muhabbet ve muavenet ve hilesiz hizmet ve muaşeret ve riyâsız ihsan ve fazilet ve enâniyetsiz büyüklük ve meziyet o hayatta inkişafa başlarlar. Çocuklara der: "Cennet var haylazlığı bırak" Kur’an dersiyle temkin verir.
Gençlere der: "Cehennem var, sarhoşluğu bırak", aklı başlarına getirir. Zâlime der: "Şiddetli azab var, tokat yiyeceksin" adâlete başını eğdirir. İhtiyarlara der: "Senin elinden çıkmış bütün saadetlerinden çok yüksek ve daimi bir uhrevî saadet, ve taze, bâki bir gençlik seni bekliyorlar.