o tarihte bulunan cihad-ı mânevi mübarezesinde büyük bir kahraman, Nur namında Risale-i Nur’dur ki, dinde bulunan yüzer tılsımları keşfeden onun mânevî elmas kılıncı maddî kılınçlara ihtiyaç bırakmıyor.
Evet, hadsiz şükürler olsun ki, yirmi senedir Risale-i Nur bu ihbar-ı gaybı ve lem’a-i i’câzı bilfiil göstermiştir. Ve bu sırr-ı azîm içindir ki, Risale-i Nur Şâkirdleri, dünya siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar. Ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül etmiyorlar. Ve hakiki şâkirdleri en dehşetli bir hasmına ve hakaretli tecâvüzüne karşı ona der:
"Ey bedbaht; ben seni îdam-ı ebedîden kurtarmaya ve fâni hayvaniyetin en süflî ve elîm derecesinden bir bâki insaniyet saadetine çıkarmaya çalışıyorum. Sen benim ölümüme ve îdamıma çalışıyorsun. Senin bu dünyada lezzetin pek az, pek kısa; ve âhirette ceza ve belâların pekçok ve pek uzundur. Ve benim ölümüm bir terhistir. Haydi def ol; senin ile uğraşmam, ne yaparsan yap." Der. O zalim düşmanına hiddet değil, belki acıyor, şefkat ediyor; "Keşki kurtulsa idi!" diyerek ıslahına çalışır.