Aziz, sıddık kardeşlerim!
Mâdem Risâle-i Nur, makine ile taammüm etmeğe başlamış ve mâdem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektebliler ve muallimler çoklukla Risâle-i Nur’a yapışıyorlar. Elbette bir hakîkat beyân etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:
Risâle-i Nur’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimâîye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insaniyeye ve san’atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur’ân ile barışıktır. Belki Kur’ân’ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risâle-i Nur ilişmiyor.
İkinci kısım felsefe ise, dalâlete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesîle olduğu gibi; sefâhet ve lehviyat ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi hârikalariyle Kur’ân’ın mu’cizekâr hakîkatlariyle muaraza ettiği için, Risâle-i Nur ekser eczalarında mîzanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı müvâzenelerle felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaatdar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektebliler, Risâle-i Nur’a i’tirâzsız çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.
Fakat gizli münafıklar nasılki bir kısım hocaları bütün bütün ma’nasız ve haksız bir tarzda, ehl-i medresenin ve hocaların hakîki malı olan Risâle-i Nur aleyhinde isti’mal ettikleri gibi; ba’zı felsefecilerin enâniyet-i ilmiyelerini tahrik edip, Nurlar aleyhinde isti’mal etmek ihtimaline binâen, bu hakîkat “Asâ-yı Mûsa” ve “Zülfikâr” mecmûaları başında yazılsa münâsib olur.
SAİD NURSÎ