İşte bu muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdâniyyet olan mezkûr hücceti ders vermek içindir ki; Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân çok tekrar ile en ziyâde
âyetleriyle Hâlık’ımızı bize tanıttırıyor; diye o mektebli gençlere dedim. Onlar dahi tamamiyle kabul edip tasdik ederek: “Hadsiz şükür olsun Rabbimize ki; tam kudsî ve ayn-ı hakîkat bir ders aldık. Allah senden razı olsun.” dediler.
Ben de dedim: İnsan, binler çeşit elemler ile müteellim ve binler nev’i lezzetler ile mütelezziz olacak bir zîhayat makine ve gâyet dere-ce acziyle beraber hadsiz maddî, ma’nevî düşmanları ve nihayetsiz fakriyle beraber hadsiz zâhirî ve bâtınî ihtiyaçları bulunan ve müte-mâdiyen zevâl ve firak tokatlarını yiyen bir biçâre mahlûk iken, birden îman ve ubûdiyetle böyle bir Pâdişâh-ı Zülcelâl’e intisâb edip bütün düşmanlarına karşı bir nokta-i istinâd ve bütün hâcâtına medâr bir nokta-i istimdâd bularak, herkes mensub olduğu efendisinin şerefiyle, makamiyle iftihar ettiği gibi, o da böyle nihayetsiz Kadîr ve Rahîm bir Pâdişâha îman ile intisâb etse ve ubûdiyetle hizmetine girse ve ecelin i’dam i’lânını kendi hakkında terhis tezkeresine çevirse ne kadar memnun ve minnetdar ve ne kadar müteşekkirâne iftihar edebilir, kıyas ediniz.
O mektebli gençlere dediğim gibi musîbetzede mahpuslara da tekrar ile derim: O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır. Hatta bir bahtiyar mazlum i’dam olunurken bedbaht zâlimlere demiş: “Ben i’dam olmu-yorum. Belki terhis ile saadete gidiyorum. Fakat, ben de sizi i’dam-ı ebedî ile mahkûm gördüğümden sizden tam intikamımı alıyorum.” diyerek sürûr ile teslim-i ruh eder.