yaprak, çiçek ve meyvelere kemâl-i imtiyaz ile tefrikleri ve mideye giren karışık gıdaların muhtelif a’za ve hüceyrata göre kemâl-i imtiyazla ayrılmalarına bak, kemâl-i hikmet içinde kemâl-i kudreti gör!
Hem ehemmiyetsizliği, kıymetsizliği iktiza eden gâyet derecede mebzuliyet ve nihayet derecede ucuzluk dahi, yeryüzünde masnûatça, san’atça nihayet derecede kıymetdar ve pahalı bir keyfiyette görünüyor. İşte o hadsiz acâib-i san’at içinde yeryüzünün Rahmanî sofrasında yalnız kudretin şekerlemeleri olan dutların nev’ilerine bak! Kemâl-i rahmeti, kemâl-i san’at içinde gör!
İşte bütün rûy-i zemînde gâyet kıymetdarlık ile beraber hadsiz ucuzluk; ve hadsiz ucuzluk içinde hadsiz ihtilat ve karışıklık ile beraber hadsiz imtiyaz ve tefrik; ve hadsiz imtiyaz ve tefrik içinde gâyet uzaklık ile beraber son derecede muvafakat ve benzeyiş ve son derece benzemek içinde gâyet derecede suhûlet ve kolaylık ile beraber gâyet derecede ihtimamkârane yapılış; ve gâyet derecede güzel yapılış içerisinde sür’at-i mutlaka ve çabuklukla beraber gâyet derecede mevzun ve mîzanlı ve israfsızlık; ve gâyet derecede israfsızlık içinde son derece çokluk ve kesret ile beraber son derecede hüsn-ü san’at; ve son derece hüsn-ü san’at içinde nihayet derecede sehavet ile beraber intizam-ı mutlak.. elbette gündüz, ışığı; ışık, Güneşi gösterdiği gibi; bir Kadîr-i Zülcelâl’in, bir Hakîm-i Zülkemâl’in, bir Rahîm-i Zülcemâl’in vücub-u vücûduna ve kemâl-i kudretine ve cemâl-i Rubûbiyyetine ve Vahdâniyyetine ve Ehadiyyetine şehâdet ederler. sırrını gösterirler.
Şimdi ey biçâre cahil, gâfil, muannid, muattıl! Bu hakîkat-ı uzmâyı ne ile tefsir edebilirsin? Bu nihayet derecede mu’cize ve hârika keyfiyyeti ne ile îzah edebilirsin? Bu hadsiz derecede acib şu san’atları neye isnad edebilirsin? Bu yeryüzü derecesinde geniş bu pencereye hangi perde-i gafleti atıp kapatabilirsin? Senin tesâdüfün nerede, tabiat dediğin ve güvendiğin şuursuz yoldaşın ve dalâlette istinâdgâhın ve arkadaşın nerede? Bu işlere tesâdüfün karışması yüz derece muhâl değil mi? Ve şu hârika işlerin binden birinin tabiata havalesi, bin derece muhâl olmuyor mu?
Yoksa câmid, âciz tabiatın; herbir şeyin içinde o şeyden yapılan eşya adedince ma’nevî makine ve matbaaları mı var?