“On Dokuzuncu Mektub”da, ehemmiyetli ve kat’i bir kısmı yazılmış. Hatta o pâdişâhlardan birisi, demiş: “Ben, Muhammed’e (A.S.M.) hizmetkâr olmasını bu saltanata tercih ederim.” Birisi de demiş: “Ah ben ona yetişse idim, onun ammizadesi olurdum.” Yâni: Hazret-i Ali gibi fedai bir hizmetkârı ve veziri olurdum. Her ne ise, -tarih ve siyer kitabları bu haberleri tamamen neşr ile- bu ârifler, risâlet-i Muhammediyeye (A.S.M.) kuvvetli ve küllî bir şehâdetle sâdıkıyetine imza basıyorlar.
Hem o ârifler ve kâhinler gibi risâlet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) gaybî haber veren ve sözleri işitilen ve şahısları görünmeyen hâtif denilen ruhanîler, pek sarih bir sûrette Muhammed’in (A.S.M.) nübüvvetinden haber verdikleri gibi; çok muhbirler, hatta saneme kesilen kurbanlar ve sanemler ve mezar taşları nübüvvetinden haber vermeleriyle onun risâletine ve hakkaniyetine imza basıp tarih lîsaniyle şehâdet etmişler.
On dördüncü Şehâdet: Kâinatın kuvvetli şehâdetine işâret eden bu Arabî fıkra: