Evet, bir sır gibi kalbden kalbe mukavemeti imkânsız bir halde yayılıp dağılan bu nûrun, memleketin her köşesinde feyiz ve te’sirini görenler, hayret ve dehşetler içinde sormaya başladılar: “Şöhreti memleketimizin her tarafını kaplayan bu zat kimdir? Hayatı, eserleri, meslek ve meşrebi nedir? Tuttuğu yol bir tarikat mı, bir cemiyet mi, yoksa siyasî bir teşekkül müdür?”
Bununla da kalmadı; derhal gerek idarî ve gerek adlî çok mühim takipler ve pek ciddî tetkikler, uzun ve müselsel mahkemeler cereyan etti... Neticede, bu İlâhî tecellinin gönüller ülkesine kurulan bir “Îman ve İrfan Müessesesi” nden başka birşey olmadığı tahakkuk edince, adaletin İlâhî bir sûrette tecellisi şu şekilde zuhur etti: “Bediüzzaman Saîd Nursî ve bütün Risâle-i Nur eserlerinin beraeti” kararı resmen ilân edildi. Ve artık, rûhun maddeye, hakkın bâtıla, nûrun zulmete, îmanın küfre her zaman galebe çalacağı, ezelden ebede değişmiyecek olan İlâhî kanunların başında gelen bir hakîkat olduğu Güneşler gibi belirdi.
Herhangi bir iklimde zuhur eden bir ıslahatçının mâhiyet ve hakîkatını, sadakat ve samimiyetini gösteren en gerçek miyar, davâsını ilâna başladığı ilk günlerle, muzaffer olduğu son günler arasında ferdî ve içtimâî, uzvî ve ruhî hayatında vücûda gelen değişiklik farklarıdır, derler.
Meselâ: O adam ilk günlerde mütevazi, âlicenap, feragat ve mahviyetkâr, hulâsa; bütün ahlâk ve fazilet bakımından cidden örnek olan gâyet temiz ve son derecede mümtaz bir şahsiyetti. Bakalım, cihadında muzaffer olup hislerde, emellerde, gönüllerde yer tuttuktan sonra yine o eski temiz ve örnek halinde kalabilmiş mi? Yoksa, zafer neş’esiyle birçok büyük sanılan kimseler gibi, yere göğe sığmaz mı olmuş?
İşte büyük küçük herhangi bir davâ ve gâye sahibinin mâhiyet ve hakîkatını, şahsiyet ve hüviyetini en hakîki çehresiyle aksettirecek olan en berrak ayna budur.
Tarih boyunca, bu müthiş imtihanı kazanmanın şaheser misalini, evvelâ Peygamberler ve bilhassa Sultan-ül Enbiya Sallâllahu Aleyhi Vesellem Efendimiz, sonra Onun Halife ve Sahabeleri ve daha sonra onların nurlu yolunda yürüyen büyük zatlar vermişlerdir.