Tarihçe-i Hayat | ÖNSÖZ | 10
(5-20)

Allahın nûru ile nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir? Her an huzûr-u İlâhîde bulunmak bahtiyarlığına eren bir kulun rûhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve iltifatlar ve hangi pespâye gâye ve ihtiraslar tatmin, teskin ve teselli edebilir?

Allahtır onun yârı, mürebbîsi, velisi;

Andıkça bütün nur oluyor duygusu, hissi!

Yükselmededir mârifet iklimine her an,

Bambaşka ufuklar açıyor rûhuna Kur’ân...

“Kur’ân” ona yâdettiriyor “Bezm-i Elest” i.

Âşık, o tecellinin ezelden beri mesti...

İşte Bediüzzaman, böyle harikalar harikası bir inâyete mazhar olan mübârek bir şahsiyettir. Ve bunun içindir ki, zindanlar ona bir gülistan olmuş; oradan ebediyetlerin nurlu ufuklarını görür. İdam sehpaları, birer va’z ve irşad kürsüsüdür. Oradan insanlığa ulvî bir gâye uğrunda sabır ve sebat, metânet ve celâdet dersleri verir. Hapishâneler birer Medrese-i Yusufiyyeye inkılâb eder. Oraya girerken, bir profesörün üniversiteye ders vermek için girdiği gibi girer. Zîra oradakiler, onun feyz ve irşadına muhtaç olan talebeleridir. Hergün birkaç vatandaşın îmanını kurtarmak ve cânileri melek gibi bir insan haline getirmek, onun için dünyalara değişilmez bir saadettir.

Böyle bir yüksek îman ve ihlâs şuuruna mâlik olan insan, hiç şüphesiz ki, zaman ve mekân mefhumlarının fâniler üzerinde bıraktığı yaldızlı te’sirleri kesif madde âleminde bırakarak; rûhu ile ma’nevîyat âleminin pırıl pırıl nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir.

Büyük mutasavvıfların (R.A.) Fenafillâh, Bekabillah diye târif ve tavsif buyurdukları yüksek mertebe, işte bu kudsî şerefe nail olmaktır.

Evet; her mü’minin kendine mahsus bir huzur, huşu’, tefeyyüz, tecerrüd ve istiğrak hali vardır. Ve herkes; îman ve irfanı, salâh ve takvâsı, feyiz ve ma’nevîyatı nisbetinde bu İlâhi hazdan feyizyâb olabilir. Lâkin bu güzel hal, bu tatlı visâl ve bu emsalsiz haz; geçen Âyet-i Kerîmedeki ihsan erbâbı olan o büyük Mücahidlerde her zaman devam ediyor. Ve işte onlar bu sebebden dolayıdır ki, Mevlâyı unutmak gafletine düşmüyorlar. Nefisleri ile, arslanlar gibi bütün ömürleri boyunca çarpışıyorlar.

Ve hayatlarının her lâhzası, en yüksek terakki ve tekâmül hâtıraları kaydediyor. Ve bütün varlıkları; o cemâl, kemâl ve celâl sıfatları ile muttasıf olan Rabb-ül-Âlemîn’in rızasında erimiş bulunuyorlar.

        Mevlâ, bizleri de o bahtiyarlar zümresine ilhak eylesin, âmin.

Dinle
-