İşte Bediüzzaman, bu müstesna tecellinin en parlak misalidir. Bütün ömrü boyunca mücerred yaşadı. Dünyanın bütün meşru lezzetlerinden tamamen mahrum kaldı. Bir yuva kurmak ve orada mes’ud bir aile hayatı geçirmek sevdasına düşmeye vakit ve fırsat bulamadı. Fakat, Cenâb-ı Hak, kendisine öyle şeyler ihsan etti ki, fâni kalemlerle tarif olunamıyacak kadar muazzam ve muhteşemdir.
Bugün, dünyada hangi bir aile reisi - ma’nen - Bediüzzaman Hazretleri kadar mes’uddur? Hangi bir baba, milyonlarla evlâda sahib olmuştur? Hem de nasıl evlâdlar!... Ve hangi bir üstad, bu kadar talebe yetiştirebilmiştir?
Bu kudsî ve ruhî râbıta - Biiznillâh-i Teâlâ - dünyalar durdukça duracak ve nurdan bir sel halinde ebediyetlere kadar akıp gidecektir. Çünkü bu İlâhî dâvâ, Kur’ân-ı Kerîmin nur deryasında tebellür eden bir varlık olduğu gibi, Kur’ândan doğmuş ve Kur’ânla beraber yaşıyacaktır:..
Şefkat ve Merhameti:
Büyük üstad, hak ve hakîkatı tâ çocukluğunda bulmuştu. Kalbinin feryadını ve rûhunun münâcâtını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile, ibâdet ve taatten, tefekkür ve murakabelerden feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan bir “Ârif-i Billâh” idi.
Lâkin; karanlık gece dalgalarını andıran korkunç küfür ve ilhad kâbusunun Müslüman Dünyasını ve dolayısiyle memleketimizi kaplamak üzere olduğu o tehlikeli günlerde, yatağından fırlayan bir arslan gibi, yanardağları andıran bir kükreyişle cihad meydanına atıldı. Bütün rahat ve huzurunu bu mukaddes dâvaya fedâ etti. Ve işte bu hikmete mebnidir ki; o gündenberi her sözü bir dilim lâv, her fikri bir ateş parçası olmuş. Düştüğü gönülleri yakıyor, hisleri, fikirleri alevlendiriyor...
Büyük Üstadın tam bir uzlet ve inzivadan sonra, tekrar irşad ve cemiyet hayatına atılması, aynen İmâm-ı Gazâli’nin hayatında geçirmiş olduğu o mühim ve tarihî merhaleye benzemektedir.
Demek ki, Cenâb-ı Hak, büyük mürşidleri böyle bir müddet inzivada terbiye, tasfiye ve tezkiye ettikten sonra tenvir ve irşad vazifesiyle mükellef kılıyor. Ve bu sebebledir ki, bir mâ-i mukattardan daha temiz ve berrak olan yüreklerinden kopup gelen nefesler, kalblere akseder etmez bambaşka te’sirler icra ediyor...