İkincisi: Neşr-i hak için, Enbiyaya ittiba etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde hakkı neşredenler
diyerek, insanlardan istiğna göstermişler...”
İşte; Risâle-i Nur Külliyatının mazhar olduğu İlâhî fütûhat, hep bu Enbiya mesleğinde sebat kahramanlığının şaheser misali ve harikulâde neticesidir. Ve bu sayede Üstad, izzet-i ilmiyesini, cihan - kıymet bir elmas gibi muhafaza eylemiştir.
Artık, herkesin uğrunda esir olduğu maaş, rütbe, servet ve daha nice bin şahsî ve maddî menfaatlerle asla alâkası olmayan bir insan, nasıl olur da gönüller fâtihi olmaz? Îmanlı gönüller, nasıl onun feyiz ve nuru ile dolmaz?
İktisatçılığı:
İktisad, bundan evvel bahsettiğimiz “İstiğna” nın tefsir ve îzahından başka bir şey değildir. Zaten iktisad sarayına girebilmek için, evvelâ istiğna denilen kapıdan girmek lâzımdır. Bu sebeple iktisadla istiğna, lâzımla melzûm kabilindendir.
Üstad gibi; istiğna husûsunda Peygamberleri kendine örnek kabul eden bir mücahidin iktisatçılığı kendiliğinden husule gelecek kadar tabiî bir haslet halini alır ve artık ona günde bir tas çorba, bir bardak su ve bir parça ekmek kâfi gelebilir. Zîra bu büyük insan; büyük ve munsif Fransız şairi Lâmartin’in dediği gibi: “Yemek için yaşamıyor, belki yaşamak için yiyor.”
Üstadın meşreb ve mesleğini tamamen anladıktan sonra, artık onun yüksek iktisadçılığını böyle yemek içmek gibi basit şeylerle mukayese etmeyi çok görüyorum. Zîra, bu büyük insanın yüksek iktisadçılığını ma’nevî sahalarda tatbik etmek ve maddî olmıyan ölçülerle ölçmek lâzım gelir.
Meselâ: Üstad, bu yüksek iktisadçılık kudretini sırf yemek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil; bilâkis fikir, zihin, isti’dâd, kabiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes gibi ma’nevî ve mücerred kıymetlerin israf ve heder edilmemesi ile ölçen bir dâhîdir.