Vazife başında ve cihad meydanında iken şu mısralar, lîsan-ı hâlidir:
Şahlanan bir ata benzer, kırarım kanlı gemi,
Sinsi düşmanlara, hâşa, satamam benliğimi...
Benliğimden uzak olmaktır esâret bence,
Böyle bir zillete düşmek ne hazin işkence...
Ebedi vuslatın aşkiyle geçer her ânım...
Dest-i kudretle yapılmış kaledir îmanım,
Bu mukaddes emelimden ne kadar dilşâdım.
Görmek ister beni Cennette şehid ecdâdım...
Rûhum oldukça müebbed, ebedidir ömrüm,
En büyük vuslata Allaha çıkan yoldur ölüm.
Kitaba girmezden evvel, Üstadı; ilmî, fikrî, tasavvufî ve edebî cepheleri ile de mütalâa etmek isterdim... Fakat çok derin ve pek şümullü olan bu mevzuların birkaç sahife ile hulâsa edilemiyeceğini kat’i bir sûrette idrak ettikten sonra; artık, adı geçen mevzulara birkaç cümle ile temas etmeyi münâsib gördüm.
Rabbim imkânlar lûtfederse, bu derin mevzuları, Risâle-i Nur Külliyatı ve Nur Talebeleri ile birlikte, büyük ve müstakil bir eserle, tahlilî bir sûrette tetkik ve mütalâa etmeyi bütün rûhumla arzu ediyorum. Bu husûsta, büyük Üstadımızın ve aziz kardeşlerimin kıymetli duâlarını niyaz eylerim!
Üstadın ilmî cephesi:
Merhum Ziya Paşa, şu:
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
beyti ile, nesilden nesile bir düstûr halinde intikal edecek olan çok büyük bir hakîkatı ifade etmiştir.
Evet, Müslüman ırkımıza “Risâle-i Nur Külliyatı” gibi muazzam bir îman ve irfan kütüphânesini hediye eden, gönüller üzerinde, mukaddes bir nur müessesesi kuran mümtaz ve müstesna zâtın kudret-i ilmiyesi hakkında tafsilâta girişmek, öğle vakti, Güneşi tarif etmek kadar fuzûli bir iştir.