Çünkü bir kaç gün sonra, gâyet hilâf-ı me’mul bir sûrette, yayan gidilse bir senelik mesafede, tekbaşımla, Rusça bilmediğim halde firar ettim. Zaaf ve aczime binâen gelen inâyet-i İlâhîye ile, hârika bir sûrette kurtuldum. Tâ Varşova ve Avusturya’ya uğrayarak İstanbul’a kadar geldim ki; bu sûrette kolaylıkla kurtulmak pek hârika olmuştu. Rusça bilen en cesur ve en kurnaz adamların muvaffak olamadıkları, çok teshilât ve çok kolaylıkla, o uzun firarî seyahati bitirdim.
Fakat, o Volga nehri kenarındaki camideki mezkûr gecenin vaziyeti bana bu kararı verdirmiş ki: “Bakiye-i ömrümü mağaralarda geçireceğim! Bu insanların hayat-ı içtimâîyesine karışmak artık yeter. Mâdem sonunda kabre yalnız gideceğim, yalnızlığa alışmak için şimdiden yalnızlığı ihtiyar edeceğim!” demiştim. Fakat maatteessüf, İstanbul’daki ciddî ve çok ahbab ve İstanbul’un şa’şaalı hayat-ı dünyeviyesi, husûsan haddimden çok fazla bana teveccüh eden şan ve şeref gibi neticesiz şeyler, o kararımı muvakkaten bana unutturdular. Gûya o gurbet gecesi, hayatımın gözünde nurlu siyahlık idi. Ve İstanbul’un beyaz, şa’şaalı gündüzü, o hayat gözümün nursuz beyaz parçası idi ki ileriyi göremedi, yine yattı. Tâ iki sene sonra, Gavs-ı Geylanî, “Fütuhül-Gayb” kitabiyle tekrar gözümü açtırdı.”
.....................................................................................
İstanbul’u tekrar şereflendirmesi, ehl-i ilmi ve halkı çok fazla memnun ve mesrur etti. Kendisine haber verilmeden, Meşihat dâiresindeki “Dâr-ül-Hikmet-il-İslâmiye” âzalığına tâyin olundu. Dâr-ül-hikmet, o zaman; Mehmed Akif, İzmir’li İsmail Hakkı, Elmalı’lı Hamdi gibi İslâm âlimlerinden mürekkep bir İslâm akademisi mâhiyetinde idi.
Çok zeki, kahraman ve gayyur bir âlim olan veled-i ma’nevîsi ve biraderzâdesi Abdurrahman (Rahmetullahi Aleyh) şöyle anlatıyor:
1334 senesinde esaretten geldikten sonra, amcam rızası olmadan Dâr-ül-hikmet-il-İslâmiye’ye âza tâyin edildi. Fakat esarette çok sarsılmış olduğundan, bir müddet mezunen vazifeye gidemedi. Çok def’a istifa etmek teşebbüsünde bulundu, fakat dostları bırakmadılar. Bunun üzerine Dâr-ül-hikmete devama başladı. Haline dikkat ediyordum ki, zaruretten fazla kendine masraf yapmıyordu. Maişetçe neden bu kadar muktesit yaşıyorsun diyenlere cevaben: