Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 55
(30-149)

Hürriyeti sû-i tefsir etmemek ve meşrûtiyeti meşrûtiyet-i meşrûa olarak kabul etmek lâzım geldiğini ileri sürerek bu hususta dînî gazetelerde makaleler neşrediyor ve hitabelerde bulunuyordu. Bu makale ve hitabeleri, emsalsiz denecek kadar beliğ ve mukni idi. Ehl-i ilim ve ehl-i siyaset, Said Nursî’nin bu yazılarından ve derslerinden çok istifade etmişlerdir. O zamandaki intibah-ı millîyi, Anadolu ve Asya’nın saadet-i dünyeviyesinin fecr-i sâdıkı olarak müjde veriyor, fakat elden kaçmaması için evâmir-i Şer’iyyeyi çabuk imtisal etmenin zarurî olduğunu ileri sürüyordu. “Eğer meşrûtiyeti hürriyet-i şer’iyye ile kabul etmezsek ve öyle tatbik edilmezse, elimizden kaçacak, müstebid bir idareye yerini terkedecek” diye ihtar ediyordu. O nutuk ve makalelerden nümune olarak cüz’î bir kısmını buraya dercediyoruz:

Bediüzzaman Said Nursî’nin ilân-ı hürriyetin üçüncü gününde irticalen söylediği ve sonra Selânik’te Hürriyet Meydanında tekrar ettiği ve o zamanın gazetelerinin neşrettikleri nutkunun sûretidir.

Hürriyete Hitap

Ey hürriyet-i şer’î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sada ile çağırıyorsun ki, benim gibi bir bedeviyi tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum. Eğer aynül-hayat-ı şeriatı menba-ı hayat yapsan ve o cennette neşv ü nema bulsan; bu millet-i mazlûmenin de eski zamana nisbeten bin derece terakki edeceğini müjde veriyorum. Eğer hakkiyle seni rehber etse ve ağraz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar etmezse...

Yâ Rab! Ne saadetli bir kıyamet ve ne güzel bir haşir ki,


hakîkatinin küçük bir misalini bu zaman bize tasvir ediyor. Şöyle ki:

Dinle
-