Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 52
(30-149)

Bediüzzaman; Şarkî Anadolu’da “Medresetüzzehra” nâmında bir dârülfünun açmak, ya Van’da veyahut da Diyarbakır’da dârülfünun derecesinde bir medrese te’sisine çalışmak için İstanbul’a geldi. İstanbul’a gelişini bir muharrir şöyle tasvir etmişti: “Şarkın yalçın kayalıklarından, bir ateşpâre-i zekâ, İstanbul âfâkında tulû etti.”

İstanbula gelmeden evvel bir gün Tahir Paşa:

− Şark ulemâsını ilzam ediyorsun, fakat İstanbula gidip o denizdeki büyük balıklara da meydan okuyabilecek misin? demişti.

İstanbula gelir gelmez ulemâyı münazaraya dâvet etti. Bunun üzerine İstanbuldaki meşhur âlimler grup grup ziyarete gelip suâller soruyorlar ve o hepsinin de cevaplarını sahih olarak veriyordu. Bundan maksadı, Şarkî Anadoludaki ilim ve irfan faaliyetine nazar-ı dikkati celbetmekti. Yoksa Molla Said, kat’iyen hodfuruşluğu sevmezdi. Her türlü gösteriş ve alâyişten müberra olarak hareket ederdi. İlim, cesaret, hâfıza ve zekâ îtibariyle pek hârika idi. Aynı derecede belki daha ziyâde olarak halis ve muhlis idi. Tasannû ve tekellüften katiyen hoşlanmazdı. İstanbuldaki ikametgâhının kapısında şöyle bir levha asılı idi: BURADA HER MÜŞKÜL HALLEDİLİR; HER SUÂLE CEVAP VERİLİR, FAKAT SUÂL SORULMAZ.


Haşiye Devam

Filhakika; bir eserinde tahdis-i ni’met sûretinde hizmet-i îmaniyeye âid inâyet-i İlâhîyyeden bahsederken şöyle der:

“Eski harb-i umûmîde ve daha evvellerinde bir vâkıa-i sâdıkada görüyorum ki: Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti; dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır. Dedim:

− Ana korkma, Cenâb-ı Hakk’ın emridir. O hem Rahimdir, hem Hakîmdir.

Birden o hâlette iken baktım ki, mühim bir zat bana âmirane diyor ki:

− İ’caz-ı Kur’ân’ı beyân et.

Uyandım, anladım ki: Bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâbdan sonra Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’âna hücum edilecek, i’cazı onun çelik bir zırhı olacak; ve şu i’cazın bir nev’ini, şu zamanda izharına haddimin fevkinde olarak benim gibi bir adam namzed olacak, ve namzed olduğumu anladım.”

Dinle
-