Bediüzzaman Said Nursî; Barla nahiyesinde dâimî ve çok şiddetli bir istibdat ve zulüm ve tarassut altında bulunduruluyordu. Barla’ya nefiy sebebi ise; kalabalık şehirlerden uzaklaştırıp, böyle hücra bir köye atılarak ruhunda mevcûd hamiyet-i İslâmiyenin feveran etmesine mâni olmak, onu konuşturmamak, söyletmemek, İslâmî-îmanî eserler yazdırmamak, âtıl bir vaziyete düşürüp dinsizlerle mücahededen ve Kur’âna hizmetten menetmek idi. Bediüzzaman ise, bu plânın tamamen aksine hareket etmekte muvaffak oldu; bir an bile boş durmadan, Barla gibi tenha bir yerde Kur’ân ve îman hakîkatlarını ders veren Risâle-i Nur eserlerini te’lif ederek perde altında neşrini temin etti. Bu muvaffakıyet ve muzafferiyet ise, çok muazzam bir galibiyet idi. Zîra o pek dehşetli dinsizlik devrinde, hakîki bir tek dinî eser bile yazdırılmıyordu. Din adamları susturulup, yok edilmeğe çalışılıyordu. Dinsizler, Bediüzzamanı yok edememişler, uyuşmuş kalb ve akılları ihtizaza getiren İslâmî ve îmanî neşriyatına mâni olamamışlardı. Bediüzzaman’ın yaptığı bu dinî neşriyat, yirmi beş senelik eşedd-i zulüm ve istibdâd-ı mutlak devrinde hiçbir zatın yapamadığı bir iş idi.
Bediüzzaman, Barla’ya 1925-1926 senelerinde nefyedilmiştir. Bu tarihler, Türkiye’de yirmi beş sene devam edecek bir istibdâd-ı mutlakın icrâ-yı faaliyetinin ilk seneleri idi. Gizli dinsiz komiteleri, “İslâmî şeairleri birer birer kaldırarak İslâm ruhunu yok etmek, Kur’ânı toplatıp imha etmek” plânlarını güdüyorlardı. Buna muvaffak olunamayacağını iblisane düşünerek, “Otuz sene sonra gelecek neslin kendi eliyle Kur’ânı imha etmesini intaç edecek bir plân yapalım” demişler ve bu plânı tatbike koyulmuşlardı. İslâmiyeti yok etmek için tarihte görülmemiş bir tahribat ve tecavüzat hüküm sürmüştür.
Evet, altı yüz sene, belki Abbasiler zamanındanberi yâni bin senedenberi Kur’ân-ı Hakîmin bir bayrakdarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyan Türk Milletini, bu vatan evlâdlarını, İslâmiyetten uzaklaştırmak ve mahrum bırakmak için, müslümanlığa âid her türlü bağların koparılmasına çalışılıyor ve bilfiil de muvaffak olunuyordu. Bu vâkıa cüz’î değil, küllî ve umûmî idi. Milyonlarca insanın husûsan gençlerin ve milyonlar ma’sûmların, talebelerin îman ve itikadlarına dünyevî ve uhrevî felâketlerine taallûk eden çok geniş ve şümullü bir hadise idi.