Altıncı İşâret: Şimdi bence kat’iyyet peyda etmiştir ki; ekser hayatım, ihtiyar ve iktidarımın şuur ve tedbirimin haricinde öyle bir tarzda geçmiş ve öyle garîb bir sûrette ona cereyan verilmiş, tâ Kur’ân-ı Hakîme hizmet edecek olan bu nevi risâleleri netice versin. Âdetâ bütün hayat-ı ilmiyyem, mukaddemât-ı ihzariyye hükmüne geçmiş. Ve Sözler ile İ’caz-ı Kur’ânın izharı, onun neticesi olacak bir sûrette olmuştur. Hatta şu yedi sene nefyimde ve gurbetimde ve sebebsiz ve arzumun hilâfında tecerrüdüm: ve meşrebime muhalif yalnız bir köyde imrar-ı hayat etmekliğim; ve eskidenberi ülfet ettiğim hayat-ı içtimâîyyenin çok rabıtalarından ve kaidelerinden nefret edip terketmekliğim; doğrudan doğruya bu hizmet-i Kur’âniyyeyi hâlis, sâfi bir sûrette yaptırmak için bu vaziyet verildiğine şüphem kalmamıştır. Hatta çok def’a bana verilen sıkıntı ve zulmen bana karşı olan tazyikat perdesi altında, bir dest-i inâyet tarafından, merhametkârane, Kur’ânın esrarına hasr-ı fikr ettirmek ve nazarı dağıtmamak için yapılmıştır kanaatindeyim. Hatta eskiden mütalâaya çok müştak olduğum halde, bütün bütün sâir kitapların mütalâasından bir men’, bir mücanebet ruhuma verilmişti. Böyle gurbette medâr-ı teselli ve ünsiyet olan mütalâayı bana terkettiren, anladım ki, doğrudan doğruya Âyât-ı Kur’âniyyenin üstad-ı mutlak olmaları içindir.
Hem yazılan eserler, risâleler -ekseriyet-i mutlakası- hariçten hiçbir sebeb gelmiyerek, ruhumdan tevellüd eden bir hâcete binâen, âni ve def’î olarak ihsan edilmiş. Sonra ba’zı dostlarıma gösterdiğim vakit demişler: “Şu zamanın yaralarına devadır.” İntişar ettikten sonra ekser kardeşlerimden anladım ki, tam şu zamandaki ihtiyaca muvafık ve derde lâyık bir ilâç hükmüne geçiyor.
İşte ihtiyar ve şuurumun dâiresi haricinde, mezkûr hâletler ve sergüzeşt-i hayatım ve ulûmların enva’larındaki hilâf-ı âdet ihtiyarsız tetebbuatım, böyle bir netice-i kudsiyyeye müncer olmak için, kuvvetli bir inâyet-i İlâhîyye ve bir ikrâm-ı Rabbânî olduğuna bende şüphe bırakmamıştır.
Yedinci İşâret: Bu hizmetimiz zamanında, beş-altı sene zarfında, bilâmübalâğa yüz eser-i ikrâm-ı İlâhî ve inâyet-i Rabbânîyye ve kerâmet-i Kur’âniyyeyi gözümüzle gördük. Bir kısmını, On Altıncı Mektubda işâret ettik; bir kısmını, Yirmi Altıncı Mektubun Dördüncü Mebhasının mesâil-i müteferrikasında bir kısmını, Yirmi Sekizinci Mektubun Üçüncü Mes’elesinde beyân ettik. Benim yakın arkadaşlarım bunu biliyorlar.