Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 203
(150-214)
Mahrem bir suale cevaptır

Şu sırr-ı inâyet, eskiden mahremce yazılmış. On Dördüncü Söz’ün âhirine ilhak edilmişti; her nasılsa ekser müstensihler unutup yazmamışlardı; demek münasip ve lâyık mevkii burası imiş ki, gizli kalmış.

Benden suâl ediyorsun: “Neden senin Kur’ândan yazdığın Sözlerde bir kuvvet, bir te’sir var ki, müfessirlerin ve âriflerin sözlerinde nâdiren bulunur. Ba’zan bir satırda, bir sahife kadar kuvvet var; bir sahifede, bir kitab kadar te’sir bulunuyor?...”

Elcevap: Şeref, İ’caz-ı Kur’âna âid olduğundan ve bana âid olmadığından, bilâperva derim: “Ekseriyet îtibariyle öyledir.” Çünkü:

Yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir; teslim değil, îmandır; mârifet değil, şehâdettir, şuhuddur; taklid değil, tahkikdir; iltizam değil, iz’andır; tasavvuf değil, hakîkattır; dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır. Şu sırrın hikmeti budur ki:

Eski zamanda esasât-ı îmaniyye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta, âriflerin mârifetleri delilsiz de olsa beyânatları makbûl idi; kâfi idi. Fakat şu zamanda dalâlet-i fenniyye, elini, esâsâta ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devâyı ihsan eden Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelâl, Kur’ân-ı Kerîmin en parlak mazhar-ı i’cazından olan temsilâtından bir şu’lesini; acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur’âna âid yazılarıma ihsan etti. Felillâh-il-hamd, sırr-ı temsil dürbiniyle, en uzak hakîkatlar gâyet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetül-vahdetiyle, en dağınık mes’eleler toplattırıldı. Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakâika kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakâik-ı gaybiyyeye, esâsât-ı İslâmiyyeye şuhuda yakın bir yakîn-i îmaniyye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayâl, hatta nefs ve hevâ teslime mecbûr olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbûr oldu.

Elhâsıl: Yazılarımda ne kadar güzellik ve te’sir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur’âniyyenin lemeâtındandır. Benim hissem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla talebdir ve gâyet aczimle tazarruumdur. Derd benimdir, devâ Kur’ânındır.

Dinle
-