Kırk ikilik bir top güllesini, kırk iki ma’sûm ve mazlum kardeşlerimizin dergâh-ı İlâhîyeye açılan elleriyle doldurup, geri çevirip, atanların başlarında ma’nen patlattırdı. Bizlere; yalnız ehemmiyetsiz, sevaplı, hafif bir kaç yara bereden başka olmadı. Böyle bir senedenberi doldurulan bir toptan, böyle pek az zarar ile kurtulmak hârikadır. Böyle pek büyük bir ni’mete karşı, şükür ve sürur ve sevinç ile mukabele etmek gerektir. Bundan sonraki hayatımız bize âid olamaz; çünkü müfsidlerin plânlarına göre, yüzde yüz mahv idi. Demek bundan sonraki hayatı kendimize değil, belki hak ve hakîkata vakfetmeliyiz. Şekva değil, şükrettirecek rahmetin izini, yüzünü, özünü görmeye çalışmalıyız.
Garip ve bana pek çok ağır gelen ve üç günde bir bardak ayran ve bir bardak sütten başka birşey yedirmiyen grip hastalığının üçüncü gününde, füc’eten hatırıma ihtar edildi. Ben de o hatırayı teberrük için, mahkemedeki müdafaamın bir mukaddemesi olarak yazdım. Şiddet ve kusuru varsa, hastalığıma âidtir. Evet, yüz adamın müdafaa edeceği bir hakîkatı yalnız başıma müdafaaya mecbur olduğumdan; teab-ı dimağî ve perişaniyete ve daha çok müz’iç ahval içinde hakîkatı doğru olarak, olduğu gibi, bu kadar beyân edebildim.
Müdafaatımın bütün safahatında gizli ve müdhiş bir komiteye karşı mübareze vaziyetini gösteren tarz-ı ifademdeki maksadım şudur:
Nasılki Hükümet-i Cumhuriye “Dîni dünyadan tefrik edip bîtarafane kalmak” prensibini kabul etmiş; dinsizlere, dinsizlikleri için ilişmediği gibi; dindarlara da, dindarlıkları için ilişmemesi o prensibin icabatındandır. Öyle de; ben dahi bîtaraf ve hürriyetperver olması lâzım gelen Hükümet-i Cumhuriyenin dinsizliğe tarafdar ve entrikaları çeviren ve hükümetin me’murlarını iğfal eden gizli menfi komitelerden tefrik edilip, hükümetin onlardan uzak olmasını istiyorum; o entrikacılarla mübareze ediyorum. O komitelerden, tesadüfle hükümetin me’muriyetine girenler, ciddi dindarlara takmak için iki kulp elinde tutmuş, garaz ettikleri dindarlara takıyorlar ve hükümeti iğfâle çalışıyorlar.