Eğer serbestiyeti tam muhafaza etmek isteyen ve hiçbir te’sir karşısında mağlûp olmayan ve vicdanlarındaki hiss-i adaletle hükmeden bu mahkeme; bizi, Şükrü Kaya Beyin şahsı hakkında dinleyeceklerini bilseydim, en evvel biz, Şükrü Kaya’nın şahsı aleyhine ikame-i dâvâ edecektik. Çünkü; bir senedenberi, her gün veya her hafta hakkımızda rapor isteye isteye aleyhimize casusların, zabıtaların nazar-ı dikkatini celbettirip, kurban koyunu gibi kesmek için bizi beslettiriyordu. Mahkeme ise; adaletten başka hiçbir şey düşünmemek lâzım gelirken ve hakîkaten mahkeme içindeki zatlar da adalete tam bağlı oldukları halde, yüksek makamdaki Şükrü Kaya gibi şahsın te’siratına karşı dayanamadıkları için, bizi tahliye edemeyip süründürüyorlar. Mahallî hükümet olan Isparta Valisi ve zabıtası ise, herkesten ziyâde bizi ve Ispartalı bîçâre, ma’sûm mevkufları himaye etmek ve bir an evvel kurtulmasına sa’yetmeleri vazîfe-i vicdaniyeleri iken, bilâkis çok ma’nasız ve asılsız bahâneler ile Isparta mevkuflarının, hususan muhtaç ve fakirlerin tâyinlerini verdirmeyip, açlıkla sefalete düşmeleri için onları ezdirmeye çalışıyorlar. İşte bu hale şekva değil, belki ağlamanın nihayet derecesini gösteren bu acı hale, o çocuk gibi gülmek ile mukabele ediyoruz ve tevekkül edip, işimizi Aziz-i Cebbara havale ediyoruz.
Hafîz-i Zülcelâlin hıfz ve himayetine bakınız ki; mes’elemiz münâsebetiyle Risâle-i Nur’un risâleleri adedine muvafık olarak, yüz yirmi küsûr adamın mahrem evrakları ile istintakta oldukları halde; ve ecnebilerin entrikalariyle ve muhalif komitecilerin dolaplariyle mevcûd ve münteşir müteaddid cem’iyyetlerin hiçbirisiyle, Risâle-i Nur’un hiçbir şâkirdinin münâsebetdarlığını gösterecek hiçbir madde bulunmaması, gâyet zâhir ve parlak bir himaye-i Rabbânîyedir. Muhafaza-i İlâhîyyeye ve İmam-ı Ali (R.A.) ve Gavs-ı A’zam (K.S.), Risâle-i Nur’a âid kerâmet-i gaybiyelerini cidden te’yid eden bir inâyet-i Rahmaniyedir.