ve yüz elli bin banknot, yüz altmış üç meb’usun imzasile Medrese ve Dâr-ül-Fünuna tahsisatı kabul ettiren; ve Reisicumhurun hiddetine karşı, divân-ı riyasette (Hâşiye) kemâl-i metanetle fütur getirmeyerek mukabele edip, namaza davet eden; ve Dâr-ül-Hikmet-il-İslâmiyede, hükümet-i ittihadiyenin ittifakiyle, hikmet-i İslâmiyeyi Avrupa hükemasına tesirli bir sûretde kabul ettirmek vazîfesine lâyık görünen; ve cephe-i harbde yazdığı ve şimdi müsadere edilen “İşârâtül-İ’caz” o zamanın baş kumandanı olan Enver Paşa’ya o derece kıymetdar görünmüş ki; kimseye yapmadığı bir hürmetle, istikbâline koştuğu o yadigâr-ı harbin hayrına, şerefine hissedar olmak fikriyle, İşârâtül-İ’cazın tab’ı için kâğıdını vererek, müellifinin harbdeki mücâhedâtı takdirkârâne yâdedilen bir adam; böyle âdi bir beygir hırsızı veyahud kız kaçırıcı ve bir yankesici gibi en aşağı bir cinâyetle kendini bulaştırıp, izzet-i ilmiyesini ve kudsiyet-i hizmetini ve kıymetdar binler dostlarını rezil edip sukut edemez ki; siz onu bir senelik ceza ile mahkûm edip, âdi bir keçi, koyun hırsızı gibi muamele edesiniz... Ve sebebsiz, on sene sıkıntılı bir tarassudla ta’zib ettikten sonra; şimdi de bir sene hapis ile beraber, bir sene de nezaret altında tutmak sûretiyle (pâdişâhın tahakkümünü kaldıramadığı halde) garazkâr bir hafiyenin veya âdi bir polisin tahakkümü altında azab vermekten ise, idam edilmesini daha evlâ görür. Eğer böyle bir adam dünyaya karışsaydı ve karışmaya arzusu olsaydı ve hizmet-i kudsiyesi müsaade etseydi, Menemen Hâdisesinin ve Şeyh Said vâkıasının onar misli olacak bir tarzda karışırdı. Dünyaya işittirecek bir top sadası, bir sinek sadasına inmiyecekdi.
Evet, Hükümet-i Cumhuriyenin nazar-ı dikkatine arzediyorum ki; beni bu belâya sevkeden gizli komitenin yaptığı tedabir ve ettiği propaganda ve entrikalar bu hali gösteriyor. Çünkü, hiç bir hâdisede görülmemiş bir tarzda umûmî bir propaganda, bir entrika ve bir dehşet aleyhimize döndüğüne delil şudur ki: Altı aydır, yüz bin dostum varken, hiç biri bana bir mektub yazamadı, bir selâm gönderemedi;
Hâşiye: Eski Said söz istiyor, diyor ki: “On üç senedir beni konuşturmadınız.Şimdi, mâdem beni nazara alıp, sizi ittiham altına alıyorlar ve sizden korkuyorlar; elbette benim onlarla konuşmam lâzım geliyor. Gerçi benlik, enaniyet çirkindir; fakat mağrur ve muannid enaniyetlilere karşı, haklı bir sûrette ve sırf kendisini müdafaa ve muhafaza etmek için benlik göstermek lâzım geliyor. Onun için, Yeni Said gibi; mahviyetle, mülâyîmâne konuşamıyacağım.” Ben de ona söz verdim. Fakat enaniyetlerine, temeddühlerine iştirak etmiyorum.