Namazdan sonraki tesbihatlar, tarikat-ı Muhammediye’dir (A.S.M.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (A.S.M.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakîkatı böyle inkişaf etti:
Nasıl ki, Risâlete inkılâb eden Velâyet-i Ahmediye, bütün velâyetlerin fevkındedir; öyle de, o Velâyetin tarîkatı ve o Velâyet-i Kübrâ’nın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sâir tarikatların ve evradların fevkındedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti:
Nasıl zikir dâiresinde bir meclisde veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar hey’et-i mecmûada nurânî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar bir zât, namazdan sonra
deyip tesbihi çekerken, o dâire-i zikrin reisi olan Zât-ı Ahmediyenin (A.S.M.) müvacehesinde, yüz milyon, tesbih elinde çektiklerini ma’nen hisseder; o azamet ve ulviyetle
der. Sonra o serzâkirin emr-i ma’nevîsiyle
dediği vakit, o halka-i zikrin ve o çok geniş dâiresi bulunan Hatme-i Ahmediyenin (A.S.M.) dâiresinde yüz milyon müridlerin
larından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde
ile iştirak eder. Ve hakezâ
ve duâdan sonra
otuz üç def’a o Tarikat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) halka-i zikrinde ve hatme-i kübrâsında sâbık ma’na ile o ihvan-ı tarîkatı nazara alıp, o halkanın ser-zâkiri olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’a müteveccih olup
der, diye anladım ve hissettim ve hayâlen gördüm. Demek, tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.