Bu ümmî ihtiyarların ve kısmen çoban ve efelerin, bu zamanda, bu acib şerait içinde herşeye tercihan Risâle-i Nura bu sûrette çalışmaları gösteriyor ki, bu zamanda Risâle-i Nura ekmekten ziyâde ihtiyaç var ki; harmancılar, çiftçiler, çobanlar, yörük efeleri hâcât-ı zaruriyeden ziyâde Risâle-i Nura çalışmaları, Risâle-i Nurun hakkaniyetini gösteriyorlar. Bu cildde az; sâir altı cild-i âherde ma’sûmların ve ihtiyar ümmîlerin yazılarının tashihinde çok zahmet çektim. Vakit müsaade etmiyordu. Hatırıma geldi ve ma’nen denildi ki: Sıkılma, bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumağa mecbûr ettiğinden, Risâle-i Nurun gıda ve taam hükmündeki hakîkatlarından hem akıl, hem kalb, hem ruh; hem nefis, hem his hisselerini alabilirler. Yoksa, yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler. Risâle-i Nur, sâir ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü, ondaki îman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve marifetlere benzemez. Akıldan başka çok letâif-i insaniyenin de kuvvet ve nurlarıdır.
Elhâsıl, ma’sûmların ve ümmî ihtiyarların noksan yazılarında iki faide var:
Birincisi, teenni ve dikkatle okumağa mecbûr etmektir.
İkincisi, o ma’sûmane ve hâlîsane, samimî ve tatlı dillerinden, derslerinden, Risâle-i Nurun şirin ve derin mes’elelerini lezzetli bir hayretle dinlemek, ders almaktır.
SAİD NURSÎ
Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Namaz tesbihatının sırrına göre; nasıl ki namazdan sonra tesbih ve zikir ve tehlil ile hatme-i muazzama-i Muhammediye ve zikir ve tesbih eden ve rûy-u zemin kadar geniş bir halka-i tahmidat-ı Ahmediye dâiresine tasavvuran ve niyeten girmek medâr-ı füyuzat olduğu gibi; biz dahi Risâle-i Nur’un geniş dâire-i dersinde ve halka-i envârında ders alan ve çalışan binler ma’sûm lîsanların mübârek ihtiyarların duâlarına ve a’mal-i salihalarına hissedar olmak ve duâlarına âmin demek hükmünde olarak, onlarla tayy-ı mekân ederek gıyaben omuz omuza, diz dize bulunmak hayaliyle ve niyetiyle ve tasavvuriyle kendimizi fevkalhad bahtiyar biliyoruz.