Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 358
(281-398)

ve fevkalâde dâimî mücahedat ve dağdağalar içinde tam tamına ubûdiyetin en ince esrarına kadar müraat etmesi ve hiç kimseyi taklid etmiyerek ve tam ma’nasiyle ve mübtediyane fakat en mükemmel olarak hem ibtida, hem intihayı birleştirerek yapması; elbette misli görülmez ve görünmemiş.

Hem binler duâ ve münâcâtlarından Cevşenül-Kebîr ile, öyle bir mârifet-i Rabbânîye ile, öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki; o zamandanberi gelen ehl-i mârifet ve ehl-i velâyet, telâhuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i mârifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki; duâda dahi onun misli yoktur. Risâle-i Münâcâtın başında, Cevşenül-Kebîr’in doksan dokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir mealinin beyân edildiği yere bakan adam, Cevşen’in dahi misli yoktur diyecek.

Hem, tebliğ-i Risâlette ve nâsı hakka dâvette o derece metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki; büyük devletler ve büyük dinler, hatta kavim ve kabilesi ve amucası ona şiddetli adavet ettikleri halde zerre miktar bir eser-i tereddüd, bir telâş, bir korkaklık göstermemesi ve tek başiyle bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması ve İslâmiyeti dünyanın başına geçirmesi isbat eder ki, tebliğ ve dâvette dahi misli olmamış ve olamaz.

Hem îmanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir yakîn ve mu’cizane bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran bir ulvî itikad taşımış ki, o zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve akideleri ve hükemanın hikmetleri ve ruhâni reislerin ilimleri ona muârız ve muhalif ve münkir oldukları halde; onun ne yakînine, ne itikadına, ne itimadına, ne itmi’nanına hiçbir şüphe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesi ve ma’nevîyatta ve meratib-i îmaniyede terakki eden başta sahabeler ve bütün ehl-i velâyet, O’nun, her vakit, mertebe-i îmanından feyz almaları ve O’nu en yüksek derecede bulmaları bilbedâhe gösterir ki, îmanı dahi emsalsizdir.

İşte, böyle emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve hârika bir ubûdiyet ve fevkalâde bir duâ ve cihan-pesendane bir dâvet ve mu’cizane bir îman sâhibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye anladı, ve aklı dahi tasdik etti.

Dördüncüsü: Enbiyaların (Aleyhimüsselâm) icmaı, nasılki vücûd ve vahdaniyet-i İlâhîyyeye gâyet kuvvetli bir delildir; öyle de, bu Zâtın (A.S.M.) doğruluğuna ve risâletine gâyet sağlam bir şehâdettir.

Dinle
-