Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 355
(281-398)

Sonra ilhamın şehâdetine baktı, gördü. Nasılki Güneşin -faraza- şuuru ve hayatı olsaydı ve o halde, ziyasındaki yedi rengi, yedi sıfatı olsaydı; o cihette, ışığında bulunan şuaları ve cilveleri ile bir tarz konuşması bulunacaktı. Ve bu vaziyette, misalinin ve aksinin şeffaf şeylerde bulunması ve her âyine ve her parlak şeyler ve cam parçaları ve kabarcıklar ve katrelerle, hatta şeffaf zerreler ile herbirinin kabiliyetine göre konuşması ve onların hâcatına cevab vermesi ve bütün onlar, Güneşin vücûduna şehâdet etmesi ve hiçbir iş, bir işe mâni olmaması ve bir konuşması, diğer konuşmaya müzahemet etmemesi bilmüşahede görüleceği gibi.. aynen öyle de; Ezel ve Ebedin Zülcelâl Sultanı ve bütün mevcûdâtın Zülcemâl Hâlık-ı Zîşânı olan Şems-i Sermedî’nin mükâlemesi dahi, onun ilmi ve kudreti gibi, küllî ve muhit olarak herşey’in kabiliyetine göre tecelli etmesi; hiçbir sual, bir suale; bir iş, bir işe; bir hitab, bir hitaba mâni olmaması ve karıştırmaması bilbedâhe anlaşılıyor. Ve bütün o cilveler, o konuşmalar ve ilhamlar, birer birer ve beraber bil’ittifak o Şems-i Ezelînin huzuruna ve vücûb-u vücûduna ve vahdetine ve ehadiyetine delâlet ve şehâdet ettiklerini aynelyakîne yakın bir ilmelyakîn ile bildi.

İşte, bu meraklı misafirin âlem-i gaybdan aldığı ders-i mârifetine kısa bir işâret olarak, Birinci Makamın On dördüncü ve On beşinci mertebelerinde :


denilmiştir.

Dinle
-