Risâle-i Nur’un kabil-i inkâr olmayan bir kerâmetidir ki; yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer risâle ve mektublarımda ve binler şakirdlerde hiçbir cereyan, hiçbir cem’iyyet ile ve dâhilî ve haricî hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alâka dokuz ay tedkikatta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu hârika vaziyeti versin. Bir tek adamın, birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa, elbette onu mes’ul ve mahcub edecek yirmi madde bulunacak. Mâdem hakîkat budur; ya diyeceksiniz ki: “Pek hârika ve mağlûb olmaz bir dehâ bu işi çeviriyor” veya diyeceksiniz: “Gâyet inâyetkârâne bir Hıfz-ı İlâhîdir.” Elbette böyle bir dehâ ile mübareze etmek hatâdır, millete ve vatana büyük bir zarardır; ve böyle bir Hıfz-ı İlâhî ve İnâyet-i Rabbâniye’ye karşı gelmek Fir’avunane bir temerrüddür.
Eğer deseniz: “Seni serbest bıraksak ve tarassut ve nezaret etmesek, derslerinle ve gizli esrarınla hayat-ı içtimâîyemizi bulandırabilirsin.”
Ben de derim: Benim derslerim, bilâ-istisna bütünü, hükümetin ve adliyenin eline geçmiş, bir gün cezayı mûcib bir madde bulunmamış. Kırk-elli bin nüsha risâle, o derslerden milletin ellerinde dikkat ve merakla gezdiği halde, menfaatten başka hiçbir zararı hiçbir kimseye olmadığı, hem eski mahkemenin, hem yeni mahkemenin mûcib-i mes’uliyet bir madde bulamamaları cihetiyle, yenisi ittifakla beraatimize; ve eskisi, dünyaca bir büyüğün hâtırı için yüz otuz risâleden beş-on kelime bahâne edip, yalnız kanaat-ı vicdaniye ile yüz yirmi mevkuf kardeşlerimden yalnız on beş adama altışar ay ceza verebilmesi kat’i bir hüccettir ki, bana ve Risâle-i Nur’a ilişmeniz, ma’nasız bir tevehhümle çirkin bir zulümdür! Hem daha yeni dersim yok ve bir sırrım gizli kalmadı ki nezaretle tâdiline çalışsanız.
Ben şimdi hürriyetime çok muhtacım. Yirmi seneden beri lüzumsuz ve haksız ve faidesiz tarassutlar artık yeter! Benim sabrım tükendi. İhtiyarlık vaziyetinden, şimdiye kadar yapmadığım bedduâyı yapmak ihtimali var. “Mazlumun âhı, ta Arşa kadar gider.” diye bir kuvvetli hakîkattır.
Sonra o zâlim, dünyaca büyük makamlarda bulunan bedbahtlar dediler: “Sen, yirmi senedir birtek def’a takkemizi başına koymadın, eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın, eski kıyafetin ile bulundun.