................................................
Sâniyen: “Risâle-i Nur, Kur’ân’ın çok kuvvetli, hakîki bir tefsiridir.” tekrar ile dediğimizden, ba’zı dikkatsizler tam ma’nasını bilemediğinden bir hakîkatı beyân etmeğe bir ihtar aldım. O hakîkat şudur; tefsir iki kısımdır:
Birisi: Ma’lûm tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibâresini ve kelime ve cümlelerinin ma’nalarını beyân ve îzah ve isbat ederler.
İkinci kısım tefsir ise: Kur’ân’ın îmanî olan hakîkatlarını, kuvvetli hüccetlerle beyân ve isbat ve îzah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir, ma’lûm tefsirler, bu kısmı ba’zan mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat, Risâle-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsâlsiz bir tarzda, muannid feylesofları susturan bir ma’nevî tefsirdir.
SAİD NURSÎ
Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Ehemmiyetli bir taraftan, ehemmiyetli ve mânidar bir sual edilmiş. Bana sordular ki:
— Siz, cem’iyyet olmadığınıza üç mahkeme o cihette beraat vermesiyle ve yirmi senedenberi tarassut ve nezaret eden altı vilâyetin o noktadan ilişmemeleriyle tahakkuk ettiği halde; Nurcu’larda öyle hârika bir alâka var ki, hiç bir cem’iyyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müşkülü halletmenizi isteriz dediler. Ben de cevaben dedim ki:
— Evet, Nurcular; cem’iyyet-memiyet, husûsan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemâatî menfaat için teşekkül eden cem’iyyet ve komite değiller ve olamazlar. Fakat; bu vatanın eski kahramanları, kemâl-i sevinçle şehâdet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedâilerinin ahfadları, oğulları ve kızları, o fedâilik damarından irsiyet almışlar ki;