Çünkü o, onları tezkiye etmezse; şehâdetleri mesmu’ olamaz. Evet, Süreyya’yı serada değil, semada aramak gerektir. Kur’ân’ın maânîsini de esdafında ara. Yoksa karmakarışık olan senin cebinden arama; zîra bulamıyorsun. Bulsan da, sikke-i belâgat olmadığından Kur’ân kabul etmez.
Zîra mukarrerdir: Asıl ma’na odur ki: Elfaz onu sımahta boşalttığı gibi zihne nüfuz ederek vicdan dahi teşerrüb etmekle, ezâhir-i efkârı feyizyâb eden şeydir. Yoksa başka şeyin kesret-i tevaggulünden senin hayaline tedahül eden ba’zı ihtimalât.. veyahut hikmetin ebatîlinden ve hikâyatın esatîrinden sirkat edip cepte doldurarak sonra âyât ve ehadîsin telâfifinde gizletmek, çıkartmak, elde tutmak, çağırmak ki, “Budur ma’na, geliniz, alınız” dediğin vakit alacağın cevab şudur: “Yâhu!. İşte senin ma’nan siliktir. Sikkesi takliddir, nakkad-ı hakîkat reddeder. Sultan-ı i’caz dahi onu darb edeni tardeder. Sen âyet ve hadîsin nizamlarına taarruz ettiğinden âyet şikayet edip hâkim-i belâgat senin hülyanı, senin hayalinde hapsedecektir. Ve müşteri-i hakîkat dahi senin bu metaını almayacaktır. Zîra diyecek: Âyetin ma’nası dürrdür. Bu ise mederdir. Hadîsin mefhumu mühec, bu hemecdir.
Tenvir için bir darb-ı mesel:
Kürdlerin emsâl-i edebiyesindendir: Bir adamın ismi Alo imiş. Bal hırsızlıyordu. Ona denildi; hırsızlığın tebeyyün edecektir. O da aldatmak için bir boş petekte yabancı arıları doldurup balı başka yerden hırsızlar, küvarda saklıyor idi. Biri sual etse idi, derdi: “Bu, bal mühendisi olan arılarımın san’atıdır.” Sonra da arıları ile konuştuğu vakit müşterek bir lîsan ile
derdi. Yâni: “Tanin sizden, bal benden...”
Ey teşehhi ve heves ile te’vil edici efendi! Bu teşbih ile teselli etme. Zîra bu teşbih temsildir. Senin ma’nan bal değil, zehirdir. O elfaz arılar değil, belki kalb ve vicdana ervah-ı hakâiki vahyeden o kitâb-ı kâmilin kelimatı melâike gibidirler.