Muhakemat | Birinci Makale | 20
(4-66)

Evet, eski hikmetin hayrı az, hurafatı çok, ezhan isti’dâdsız, efkâr taklid ile mukayyed, cehil avamda hükümfermâ olduklarından selef bir derece hikmetten nehyettiler. Fakat şimdiki hikmet ona nisbeten maddî cihetinde hayrı çok, yalanı az; efkâr dahi hür, marifet hükümfermadır. Zâten her zamanın bir hükmü olmak gerektir.

Altıncı Mukaddeme

Meselâ: Tefsirde mezkûr olan herbir emir, tefsirden olmak lâzım gelmez. İlim ilme kuvvet verir. Tahakküm etmemek şarttır. Şöyle müsellemattandır ki: Hendese gibi bir san’atta mahir olan zât, tıb gibi başka san’atta âmi ve tufeylî ve dahîl olabilir. Ve kavaid-i usûliyedendir ki: Fakîh olmayan, velev ki usûlü’l-fıkıhta müçtehid olsa, icma-ı fukahada muteber değildir. Zîra o, onlara nisbeten âmidir.

Hem de hakâik-i tarihiyedendir ki: Bir şahıs çok fenlerde meleke sâhibi ve mütehassıs olamaz. Ancak ferîd bir adam, dört veya beş fenlerde mütehassıs olabilir. Umûma el atmak, umûmu terk etmek demektir. Bir fende meleke, o fennin sûret-i hakîkiyesidir. Onunla temessül etmek gerektir. Zîra bir fende mütehassıs ve ma’lûmat-ı sâiresini mütemmime ve meded verici etmez ise ma’lûmat-ı perîşanından bir sûret-i acibe temessül edecektir.

Tenvir için bir latîfe-i faraziyedir:

Nasılki başka âlemden bu küreye gelen tasvirci bir nakkaş farz olunsa: Halbuki ne insanı ve ne insanın gayrısı, tam sûretini görmemiş belki herbirisinden ba’zı âzasını görmekle insanın tasviri veyahut gördüğü eşyanın umûmundan bir sûreti tasvir etmek isterse; meselâ, insandan gördüğü bir el, bir ayak, bir göz, bir kulak, yarı yüz ve burun ve amame gibi şeylerin terkibiyle bir insanın timsali; yâhut nazarına tesadüf eden atın kuyruğu, devenin boynunu, insanın yüzünü, arslanın başı bir hayvanın sûreti yapsa; nasılki imtizacsızlıkla kabil-i hayat olmadığı için şerâit-i hayat böyle ucubelere müsaid değildir diyecekler ve nakkaşı müttehem edecekler.

Ses Yok