Konferans | Konferans | 26
(1-57)
Risale-i Nur’da beyan edildiği gibi; mecaz ve teşbihler, mürur-u zamanla hakikata inkılab eder.
Meselâ: Sevr ve Hut, (hamele-i arş melaikeler gibi) Küre-i Arza nezaret eden iki melaikenin ismidir. Küre-i Arzın imareti ve maişet-i beşeriye, en ziyade balıkla öküz olması münasebetiyle bir mecaz olarak, Arza nezaret eden o iki melaikeye Sevr ve Hut ismi verilmiş. Koca bir balık ve bir öküz tevehhüm edilmesinin hadîsle hiçbir münasebeti yoktur.
İkincisi: Risale-i Nur, muterizlerin şübhelerini zikretmeden öyle bir tarzda hakikatı beyan ediyor ki; şübheler ve vehimlerin zihne gelmesi ihtimali kalmaz. Bir kısım ülema-i Mütekellimîn gibi, muarızın şübhesini zikrettikten sonra cevab vermek zararlı oluyor. Şübheler zihinlerde iz bırakıyor. Ne kadar kat’î cevab da verilse, nefis ve şeytan o izlerden istifade etmesi cihetiyle; Risale-i Nur, o meslekte gitmemiş. Hiç zarar vermeden kat’î cevab verir. Daha vehmin vücudunun imkânı kalmaz. Yalnız bir iki risale, şeytanın bazı şübhelerini yazmış; fakat o derece kat’î reddetmiş ki, şeytan olmasa idi, müslüman olacaktı...
Hattâ Mu’cizat-ı Kur’aniyede zikredilen ve herbiri birer lem’a-i i’caz gösteren yüzer âyât, medar-ı itiraz olmuş âyetlerdir. Halbuki onları okuyanlarda değil şübhe, hiçbir vesvese ve vehim de hatıra gelmez.
Meselâ فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ âyetiyle; Musa Aleyhisselâm’a karşı muharebe eden Firavun, gark olacağı zaman iman etmiş. Gerçi sekerat vaktinde o iman makbul değil. Fakat o makbul olmayan imana, imanın mahiyetine hürmet için bir mükâfat olarak Cenab-ı Hak, o Firavunun bedenine necat vereceğini haber veriyor. Çünki Firavunların tenasüh mezhebine göre, saadet-i uhrevî yerine şöhretperestlikle istikbalde mumyaları, heykelleri bâki kalmasını istediklerinden ve o heykelleri ve mumyaları, belki bir ruh bulacak gibi, efsaneleri ile öyle kanaat getirdiklerinden, o Firavunun o zahirî ve makbul olmayan imanına mükâfat vermekle beraber, onların tenasüh düsturlarına binaen mumyalamak kanunlarına işaret eder. İşte bu âyetin bir mu’cizesi olarak, o gark olan Firavun’un cesedi aynen bulunmuş, şimdi Londra’da bir müzede muhafaza ediliyor. Seyyahlar onu temaşa ediyorlar…
Aziz kardeşlerimiz!
Risale-i Nur’un bu husustaki cevablarının bir kısmının hülâsası burada bitti.
Risale-i Nur’un bir nevi çekirdeği ve esasatını havi olan Arabî Mesnevî-i Nuriye, üçyüz büyük sahifeden ibaret olarak çıktı. Size bir nüsha Medresetüzzehra’nın büyük kardeşi olan Câmi-ül Ezher’e bir hediyesi olarak gönderiyoruz. Ehl-i fennin ve bazı münafıkların iliştikleri bu nevi hakaika tam cevabı Arabî Mesnevî-i Nuriye’de ve sizin kütübhanenizde mevcud bulunan Risale-i Nur’un diğer cüz’lerinde bulabilirsiniz. Bu vesile ile, Risale-i Nur’un umum fihristesini ve ehl-i felsefenin içinde boğuldukları harekât-ı zerratın hakikatini beyan eden Zerrat Risalesini de size gönderiyoruz. Ve umum oradaki kardeşlerimize ve size binler selâm ederek hizmet-i diniye ve imaniyede ihlasla muvaffakıyetinize dua eder, dualarınızı bekleriz.
Meselâ: Sevr ve Hut, (hamele-i arş melaikeler gibi) Küre-i Arza nezaret eden iki melaikenin ismidir. Küre-i Arzın imareti ve maişet-i beşeriye, en ziyade balıkla öküz olması münasebetiyle bir mecaz olarak, Arza nezaret eden o iki melaikeye Sevr ve Hut ismi verilmiş. Koca bir balık ve bir öküz tevehhüm edilmesinin hadîsle hiçbir münasebeti yoktur.
İkincisi: Risale-i Nur, muterizlerin şübhelerini zikretmeden öyle bir tarzda hakikatı beyan ediyor ki; şübheler ve vehimlerin zihne gelmesi ihtimali kalmaz. Bir kısım ülema-i Mütekellimîn gibi, muarızın şübhesini zikrettikten sonra cevab vermek zararlı oluyor. Şübheler zihinlerde iz bırakıyor. Ne kadar kat’î cevab da verilse, nefis ve şeytan o izlerden istifade etmesi cihetiyle; Risale-i Nur, o meslekte gitmemiş. Hiç zarar vermeden kat’î cevab verir. Daha vehmin vücudunun imkânı kalmaz. Yalnız bir iki risale, şeytanın bazı şübhelerini yazmış; fakat o derece kat’î reddetmiş ki, şeytan olmasa idi, müslüman olacaktı...
Hattâ Mu’cizat-ı Kur’aniyede zikredilen ve herbiri birer lem’a-i i’caz gösteren yüzer âyât, medar-ı itiraz olmuş âyetlerdir. Halbuki onları okuyanlarda değil şübhe, hiçbir vesvese ve vehim de hatıra gelmez.
Meselâ فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ âyetiyle; Musa Aleyhisselâm’a karşı muharebe eden Firavun, gark olacağı zaman iman etmiş. Gerçi sekerat vaktinde o iman makbul değil. Fakat o makbul olmayan imana, imanın mahiyetine hürmet için bir mükâfat olarak Cenab-ı Hak, o Firavunun bedenine necat vereceğini haber veriyor. Çünki Firavunların tenasüh mezhebine göre, saadet-i uhrevî yerine şöhretperestlikle istikbalde mumyaları, heykelleri bâki kalmasını istediklerinden ve o heykelleri ve mumyaları, belki bir ruh bulacak gibi, efsaneleri ile öyle kanaat getirdiklerinden, o Firavunun o zahirî ve makbul olmayan imanına mükâfat vermekle beraber, onların tenasüh düsturlarına binaen mumyalamak kanunlarına işaret eder. İşte bu âyetin bir mu’cizesi olarak, o gark olan Firavun’un cesedi aynen bulunmuş, şimdi Londra’da bir müzede muhafaza ediliyor. Seyyahlar onu temaşa ediyorlar…
Aziz kardeşlerimiz!
Risale-i Nur’un bu husustaki cevablarının bir kısmının hülâsası burada bitti.
Risale-i Nur’un bir nevi çekirdeği ve esasatını havi olan Arabî Mesnevî-i Nuriye, üçyüz büyük sahifeden ibaret olarak çıktı. Size bir nüsha Medresetüzzehra’nın büyük kardeşi olan Câmi-ül Ezher’e bir hediyesi olarak gönderiyoruz. Ehl-i fennin ve bazı münafıkların iliştikleri bu nevi hakaika tam cevabı Arabî Mesnevî-i Nuriye’de ve sizin kütübhanenizde mevcud bulunan Risale-i Nur’un diğer cüz’lerinde bulabilirsiniz. Bu vesile ile, Risale-i Nur’un umum fihristesini ve ehl-i felsefenin içinde boğuldukları harekât-ı zerratın hakikatini beyan eden Zerrat Risalesini de size gönderiyoruz. Ve umum oradaki kardeşlerimize ve size binler selâm ederek hizmet-i diniye ve imaniyede ihlasla muvaffakıyetinize dua eder, dualarınızı bekleriz.
Ses Yok