Müdafalar | Müdafalar | 189
(1-190)
Muhterem Hakimler
Bizim bütün okuyup yazdığımız ve daima meşgul olacağımız Risale-i Nur, bütün mahkemelerde beraet etmiş ve sırf İslâmiyet ve imân ve Kur'an hakikatlarından ibaret olduğu güneş gibi tezahür ederek, kaziye-i muhkeme haline gelmiştir. Son Afyon Mahkemesi de bütün kitab, risale ve mektubları iade etmeğe ittifaken karar vermişlerdir.
Risale-i Nur, yüzotuz parça harikûlade risalelerden müteşekkil bir şaheser külliyatı ve yirminci asrın fünûn-u müsbetesiyle, ulûm-u imâniye ve hakâik-ı Kur'aniyeyi mezc ve te'lif etmek gibi, bu asra kadar hiçbir eserde görülmediği ehl-i ilim ve hakikatça, feylesof ve profesörlerce musaddak olan emsalsiz bir hususiyete mâlik eserlerinin neşriyatı Anadolu, Arabistan, Mısır, Pakistan, Avrupa ve Amerika'ya kadar inkişaf etmiştir. Ve müellifi, büyük İslâm dâhisi Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur hakkında şöyle diyor:
"Risale-i Nur, manevi hakikatları ve imân ilmini, Avrupa'nın fen ilimleriyle mezc ederek gayet kuvvetli bürhan ve hüccetlerle aklen ve mantıken isbat eder. Risale-i Nur, hâl ve istikbalin ilmî, imânî, aklî ve fikrî ihtiyaçlarına cevab verir bir kuvvet ve mahiyet ve hususiyettedir. Risale-i Nur'da başka eserlerden nakil yoktur. Kur'an'ın mu'cize-i mâneviyesidir. Risale-i Nur, yüz mânevi keşfiyatı hâvi bir tılsım, kâinatın muammasını keşf ve hal eden bir keşşaftır. Risale-i Nur, yalnız bu vatan ve bu millet için değil, âlem-i İslâm ve beşeriyet için yazılmıştır. Risale-i Nur, şu zamanın yaralarına münasib bir ilaç, bir merhem ve zulümatın tehacümüne maruz hey'et-i İslâmiyeye en nâfi' bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğunu, yüzbinlerle kimseler tarafından idrak ve tasdik edilen bir eser külliyatıdır.
Muhterem hey'et-i hâkime, Risale-i Nur'un beyanı vechile:
"Madem bin seneden beri imân ve Kur'an aleyhinde teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şüpheleri yol bulup, ehl-i imâna hücum ediyor. Bir saadet-i ebediyenin, bir hayat-ı bakiyenin ve bir cennet-i daimenin anahtarı, medar-ı esası olan imânı sarsmak istiyorlar. Elbette herşeyden evvel imânımızı taklitten tahkike çevirip kuvvetlendirmeliyiz. Hem bir fakir insana, değil fâni ve muvakkat bir tarlayı, bir haneyi, belki koca bir kâinatı, dünya kadar bir mülk-ü bâkiyi kazandıran ve bir fâni adama, bâki bir hayatın levazımatını bulduran ve ecelin darağacını bekleyen bir bîçareyi, idam-ı ebedîden kurtaran ve saadet-i sermediyenin hazinesini açan en kıymettar bir sermaye-i insaniye, imândır."
Bu mübarek vatan ve kahraman milleti dinsizlikten kurtaran ve komünistliği kökünden kesen bu eserlere, gizli din düşmanları doğrudan doğruya değil, belki bir takım bahanelerle taarruz ediyorlar. Bu taktikle bu vatan ve millete tesirli ve tahkiki imân ve İslâmiyet hakikatlarını yerleştiren Risale-i Nur'u ve Talebelerini ve büyük dâhi müellifi Bediüzzaman'a da, cem'iyetçilik itham ve yaygarasıyla, maske altında adliyeyi ve hükûmeti evhama düşürüp, aleyhe geçirmeye çalışıyorlar. O komünist ve zındıklar iyi bilsinler ve titresinler ki, Üstadımız Bediüzzaman'ın dediği gibi:
"Risale-i Nur benim malım değil, Kur'an'ın malıdır. Kur'an'ın feyzinden gelmiştir. Hiçbir kuvvet onu Anadolu'nun sinesinden söküp atamayacaktır. Risale-i Nur, Kur'an'a bağlıdır. Kur'an ise arş-ı a'zamla bağlanmıştır. Kimin haddi var ki, onu oradan söküp atsın. Risale-i Nurla mübareze edilmez, o mağlub olmaz. Yirmi senedir en muannid feylesofları da susturuyor,(şimdi yirmisekiz sene oldu) imân hakikatlarını güneş gibi gösteriyor. Bu memlekette hükmeden, onun kuvvetinden istifade etmek gerektir. Risale-i Nur, söndürülmek için üflendikçe parlayan bir nurdur. Onun talebeleri başkalarına benzemezler. Risale-i Nur'u mağlub edebilmek için, kâinatı elinde tutan bir kuvvet lazımdır. Çünki, Risale-i Nur dünyevi işlere, şahsî ve süflî menfaatlere âlet olamaz. Güneş gibi hakikat-i imâniye ve Kur'an'iye, yerdeki muvakkat ışıkların cazibesine tâbi ve alet olmadığı gibi, o hakikatı tanıyan, Risale-i Nur'u değil dünya cereyanlarına belki kâinata da alet edemez. Evet Risale-i Nur'un vazifesi ise, hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı, imâni olan hakikatlarıyla gayet kat'i ve en mütemerrid zındık feylesofları imâna getiren kuvvetli bürhanlarla Kur'an'a hizmet etmektir. Onun için Risale-i Nur'u hiçbir şeye alet edemeyiz. Ve bilfiil öyleyiz."
Muhterem Hey'et-i Hâkime;
Bin seneden beri Kur'an'ın bayraktarı ve âlem-i İslâm'ın kahraman bir mücahidi olan ve Kur'an'ı, cihanın cihat-ı sittesinde ilan eden necib ve mübarek kahraman ecdadımızın evlatlarını nur-u imandan ayırmak ve İslamiyet defterine geçen mefahir-i âliyesine zıt olarak, maddi ve manevi helâketlere maruz bırakmak olan dehşetli sû-i kastlara ve o kahraman ecdadın torunları olan bugünkü gençliği ve gelecek nesilleri, o şeref-i âliden mahrum etmek olan dehşetli dinsizlik telkinlerine karşı Kur'an-ı Kerim'in ondördüncü asr-ı Muhammedi'deki (A.S.M.) aziz evladı ve bu asrın bir hidayet medarı ve o müdhiş zamanın, müdhiş zulümatına karşı Nur-u Kur'anla mukabele eden büyük fedakarı ve Risale-i Nur'un yüzbinler nüshalarını, milyonlar talebelerin kalemleriyle her tarafta neşredip, dinsizliğe ve küfr-ü mutlaka ve komünizme karşı bir sedd-i Kur'anî tesis eden muhteşem kahramanı Bediüzzaman Said Nursî ve "Yüzbin başlar feda oldukları bu hakikata başımız dahi feda olsun." diyerek nur-u İslâm'ı söndürmek ve nur-u imânı yok etmek için yapılan dehşetli zındıka hücumlarına karşı mukabele eden; istibdatlara, icbarlara karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza ve şeref-i imânı âleme ilan eden; Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'dan kalb-i münevverlerine gelen ve imân hakikatlarını güneş gibi parlak delil ve hüccetlerle isbat eden ve Risale-i Nur'la dinsizlik, dalâlet ejderhalarına meydan okuyan ve dalkavukluk yapmayan ve mahkemelerde "Başımdaki saçlarım adedince başlarım olsa, hergün biri kesilse, zındıkaya teslim-i silah edip vatan ve millet ve İslâmiyete hıyanet etmem. Ve hakikat-ı Kur'an'a feda olan bu başı, o zalimlere eğmem" diyen ve ehl-i dalalete meydan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda hem dünyevi, hem lüzum olsa uhrevî hayatlarını da feda eden ve mahkemelerde dava ettiği gibi, "bir tek hakikat-i imâniyeyi, dünya saltanatıyla değiştirmeyen" kahraman-ı İslâm olan Üstadımız Bediüzzaman ve Risale-i Nur'dan bizi uzaklaştıracak hiçbir beşeri kuvvet yoktur. Hem Risale-i Nur, iki hayatımızın halaskârı ve sermaye-i ömrümüz ve gaye-i hayatımızdır. Komünistler ve dinsizler kağıt ve mürekkebi kaldırsalar, eğer mümkün olsa derimizi kağıt ve kanımızı da mürekkeb yapıp yine Risale-i Nur'u yazacağız.
Ses Yok