Müdafalar | Müdafalar | 3
(1-190)
Amma, kısaca müdafaatıma karşı mahkeme ve sorgu hâkimlerinin iddiânâme nâmındaki uzun ittihamnâmeleri ise; onlar üç-dört ayda ancak yazdıkları ittihamnâmelerine karşı, bütün müdafaatım dört-beş günün mahsûlü olduğu ve altmışüç sahifelik sorgu hâkimlerinin ittihamnâme ve iddiânâmelerine karşı kırküç sahifelik itiraznâmem dört-beş saatin mahsulüdür. Elbette bu nispetsiz mukabelede, bu müdafâat hârika sayılabilir, kusurlarına bakılmaz.
MAHKEMEDE CEVABIM Onüç sene müddetle münzevi yaşayan bir adam, elbette resmî işleri ve kanunları bilmez ki onlara riayet etsin. Öyle ise, o resmi sual ve cevab yerine bu ifademi dinlemenizi rica ederim. Çünkü : Isparta'da üç yerde resmi bir tarzda ifadem alınmış ve bu uzun, yeni ifadem sizi şaşırtmayacak. Belki, pek doğru olarak hakkımdaki tahkikatınızı tenvir edecek ve şimdi elinizde olan otuz kitabın, tahkikat ve teftişinden sizi kurtaracak. Mahkeme hey'et-i hâkimesinin ve Dahiliye Vekilinin ve Meclis-i Meb'ûsan Riyasetenin hayat-ı ebediyelerine taalluk eden bir arzuhaldir. Ey muhterem hey'et-i hâkime : Beni, dört-beş madde ile itham edip tevkif ettiler. Birinci Madde : İrtica' fikriyle dini âlet edip, emniyet-i umumiyyeyi ihlâl edebilecek bir teşebbüs niyeti var olduğu ihbar edilmiş. Elcevap : Evvelâ ; imkânat başkadır, vukuat başkadır. Herbir fert, bir çok fertleri, adamları öldürebilmesi mümkündür. Bu imkân-ı katil cihetiyle mahkemeye verilir mi? Herbir kibrit, bir haneyi yakması mümkündür. Bu yangın imkânatıyla kibritler imhâ edilir mi? Sâniyen : Yüzbin defa hâşâ! İştigal ettiğimiz ulûm-u îmâniye, Rızâ-yı İlâhiyyeden başka bir şeye âlet olamaz. Evet, Güneş Kamer'e peyk ve tâbi olmadığı gibi, saadet-i ebediyyenin nuranî ve kudsî anahtarı ve hayat-ı uhreviyyenin, Güneşi olan îmân dahi, hayat-ı içtimaiyye-i siyasiye-i dünyeviyenin âleti olamaz. Evet bu kâinatın en muazzam mes'elesi ve şu hilkat-ı âlemin en büyük muamması olan sırr-ı îmândan daha ehemmiyetli bir mes'ele-i kâinat yoktur ki, bu mesele-i sırr-ı îmân ona alet olsun. Hâşâ! Ey hey'et-i hâkime! Eğer bu işkenceli tevkifim, yalnız hayat-ı dünyeviyeme ve şahsıma ait olsa idi; emin olunuz ki, on senedir sükût ettiğim gibi yine sükût edecektim. Fakat bu tevkifim, çokların hayat-ı ebediyelerine ve muazzam tılsım-ı kâinatın keşfini tefsir eden Risale-i Nur'a ait olduğundan yüz başım olsa ve her gün biri kesilse, bu sırr-ı azimden vazgeçmiyeceğim ve sizin elinizden kurtulsam, elbette ecel pençesinden kurtulamayacağım. Ben ihtiyarım, kabir kapısındayım. İşte o müdhiş tılsım-ı kâinat keşşâfı olan Kur'ân-ı Hakîm'in o muazzam keşfini göze gösterir bir surette tefsir eden Risale-i Nur o tılsıma ait yüzer mes'elelerinden, bu herkesin başına gelecek olan ecele ve kabre ait yalnız bu sırr-ı imana bakınız ki: Acaba, bu dünyanın bütün muazzam mesâil-i siyasiyesi, ölüme, ecel'e inanan bir adama daha büyük olabilir mi ki; bunu, ona âlet etsin. Çünkü, vakit muayyen olmadığından, her vakit baş kesebilen ecel, ya idam-ı ebedidir veyahud daha güzel bir âleme gitmeye bir terhis tezkeresidir. Hiçbir vakit kapanmıyan kabir; ya hiçlik ve zulûmat-ı ebediye kuyusunun kapısıdır veyahud daha daimi ve daha nurani bâki bir dünyanın kapısıdır. İşte, Risale-i Nur, keşfiyat-ı kudsiye-i Kur'aniyenin feyziyle, iki kere iki dört eder derecesinde kat'iyyetle gösterir ki, eceli, idam-ı ebedîden terhis vesikasına ve kabri, dipsiz, hiçlik kuyusundan müzeyyen bir bahçe kapısına çevirmeleri, şüphesiz, kat'î bir çaresi var. İşte bu çareyi bulmak için, bütün dünya saltanatı benim olsa bilâ-tereddüd feda ederim. Evet, hakiki aklı başında olan feda eder...
MAHKEMEDE CEVABIM Onüç sene müddetle münzevi yaşayan bir adam, elbette resmî işleri ve kanunları bilmez ki onlara riayet etsin. Öyle ise, o resmi sual ve cevab yerine bu ifademi dinlemenizi rica ederim. Çünkü : Isparta'da üç yerde resmi bir tarzda ifadem alınmış ve bu uzun, yeni ifadem sizi şaşırtmayacak. Belki, pek doğru olarak hakkımdaki tahkikatınızı tenvir edecek ve şimdi elinizde olan otuz kitabın, tahkikat ve teftişinden sizi kurtaracak. Mahkeme hey'et-i hâkimesinin ve Dahiliye Vekilinin ve Meclis-i Meb'ûsan Riyasetenin hayat-ı ebediyelerine taalluk eden bir arzuhaldir. Ey muhterem hey'et-i hâkime : Beni, dört-beş madde ile itham edip tevkif ettiler. Birinci Madde : İrtica' fikriyle dini âlet edip, emniyet-i umumiyyeyi ihlâl edebilecek bir teşebbüs niyeti var olduğu ihbar edilmiş. Elcevap : Evvelâ ; imkânat başkadır, vukuat başkadır. Herbir fert, bir çok fertleri, adamları öldürebilmesi mümkündür. Bu imkân-ı katil cihetiyle mahkemeye verilir mi? Herbir kibrit, bir haneyi yakması mümkündür. Bu yangın imkânatıyla kibritler imhâ edilir mi? Sâniyen : Yüzbin defa hâşâ! İştigal ettiğimiz ulûm-u îmâniye, Rızâ-yı İlâhiyyeden başka bir şeye âlet olamaz. Evet, Güneş Kamer'e peyk ve tâbi olmadığı gibi, saadet-i ebediyyenin nuranî ve kudsî anahtarı ve hayat-ı uhreviyyenin, Güneşi olan îmân dahi, hayat-ı içtimaiyye-i siyasiye-i dünyeviyenin âleti olamaz. Evet bu kâinatın en muazzam mes'elesi ve şu hilkat-ı âlemin en büyük muamması olan sırr-ı îmândan daha ehemmiyetli bir mes'ele-i kâinat yoktur ki, bu mesele-i sırr-ı îmân ona alet olsun. Hâşâ! Ey hey'et-i hâkime! Eğer bu işkenceli tevkifim, yalnız hayat-ı dünyeviyeme ve şahsıma ait olsa idi; emin olunuz ki, on senedir sükût ettiğim gibi yine sükût edecektim. Fakat bu tevkifim, çokların hayat-ı ebediyelerine ve muazzam tılsım-ı kâinatın keşfini tefsir eden Risale-i Nur'a ait olduğundan yüz başım olsa ve her gün biri kesilse, bu sırr-ı azimden vazgeçmiyeceğim ve sizin elinizden kurtulsam, elbette ecel pençesinden kurtulamayacağım. Ben ihtiyarım, kabir kapısındayım. İşte o müdhiş tılsım-ı kâinat keşşâfı olan Kur'ân-ı Hakîm'in o muazzam keşfini göze gösterir bir surette tefsir eden Risale-i Nur o tılsıma ait yüzer mes'elelerinden, bu herkesin başına gelecek olan ecele ve kabre ait yalnız bu sırr-ı imana bakınız ki: Acaba, bu dünyanın bütün muazzam mesâil-i siyasiyesi, ölüme, ecel'e inanan bir adama daha büyük olabilir mi ki; bunu, ona âlet etsin. Çünkü, vakit muayyen olmadığından, her vakit baş kesebilen ecel, ya idam-ı ebedidir veyahud daha güzel bir âleme gitmeye bir terhis tezkeresidir. Hiçbir vakit kapanmıyan kabir; ya hiçlik ve zulûmat-ı ebediye kuyusunun kapısıdır veyahud daha daimi ve daha nurani bâki bir dünyanın kapısıdır. İşte, Risale-i Nur, keşfiyat-ı kudsiye-i Kur'aniyenin feyziyle, iki kere iki dört eder derecesinde kat'iyyetle gösterir ki, eceli, idam-ı ebedîden terhis vesikasına ve kabri, dipsiz, hiçlik kuyusundan müzeyyen bir bahçe kapısına çevirmeleri, şüphesiz, kat'î bir çaresi var. İşte bu çareyi bulmak için, bütün dünya saltanatı benim olsa bilâ-tereddüd feda ederim. Evet, hakiki aklı başında olan feda eder...
Ses Yok