Müdafalar | Müdafalar | 36
(1-190)
DENİZLİ MAHKEMESİ MÜDAFAALARI (1944) ( 12. ŞUA)
Ramazan-ı Şerif'ten bir gün evvel gizli zındık düşmanlarım beni zehirledikleri zaman, hastalığımın şiddetinden doktorların ihbarıyla hararetim kırk dereceden geçtiği sırada, bu hâdise başıma geldi. Bu da kaza-yı İlâhîdir diye teslimiyetle sabrettim. Aynı bu senenin tarihini gösteren
âyeti, bütün bu müşkilâta karşı aynı bu senenin tarihini gösterdiği tesellisi, beni kurtardı. Bu kaza-yı İlâhî'nin bir sebebi : Yeni talebelerden bir kısım zatlar, hem benden uzak, hem sırr-ı ihlâsa muvaffak olamadıkları için, dünya cihetini Risale-i Nur ile arzu ettiklerinden, bazı menfaat rakibleri yirmibeş sene evvel aslı yazılan ve sekiz sene zarfında bir veya iki def'a elime geçen ve aynı vakitte kaybettirilen "Beşinci Şua" bir yerde elime geçmesiyle, o kıskançlar onun ile adliyeyi evhamlandırdılar. Hem aynı vakitte benim muvafakatım olmadan tab'edilen ve nüshaları gelmiş olan "Yedinci Şua" o "Beşinci Şua" zannedilerek, hükûmete aksetmiş. İki mes'ele birbiriyle karıştırılmış. Güya kanun-u medeniye karşı, bizde bulunmayan o mahrem risale tab' edilmiş diye, ehl-i garaz bir habbeyi yüz kubbe yaparak, gadren bizleri şu hapishaneye sokdurmağa sebebiyet verdiler. Ehl-i dünyanın evhamına karşı deriz: Matbu' Yedinci Şua baştan âhirine kadar imândır, âhirete bakar. Aldanmışsınız. Ve gayet mahrem tutulan ve şiddetli taharrilerde bizde elde edilmeyen ve aslı yirmibeş sene evvel yazılan ve ehâdis-i müteşâbiheyi inkârdan kurtarmak niyetiyle ve zayıfların imânlarını takviye etmek fikriyle Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye'de bulunduğum zamanlarda aslı yazılan Beşinci Şua bütün bütün ayrıdır. Biz bu risalenin değil tab'ına, belki bu zamanda hiç kimseye gösterilmesine razı olmamakla beraber, bu risalede hadisin işâratıyla verdiği haberler doğru çıkmış. Ve bazı ferdleri bu zamanda çıkmış gibi mana verilebilir ve yanlış tevehhüm edilir diye, şiddetle saklandı. O risalede de, hadisin ihbârât-ı gaybiyesi var. Küllî bir surettedir.
Şahısları tayin etmiyor; biz de tayin etmemişiz. Yalnız o hadisin küllîyetine dâhil olabilir bazı şahıslara tatbik etmemek için neşredilmedi. Hem o risale mübareze etmiyor; ihbar ediyor. Ve mühim noktalarda imânı kurtarıyor. Elhâsıl : Asya'da hüküm süren bir hükûmet, küfr-ü mutlakı mağlub eden Risale-i Nur'la mübareze edemez onunla müsâlahaya mecburdur. Bu milletin ekmek gibi onun hakikatlarına ihtiyacı bulunduğunu pek kuvvetli delillerle isbat etmeye hazırım. Mâdem Eskişehir Mahkemesi, mahrem ve gayr-ı mahrem yüz risaleyi dört ay tedkikten sonra, yalnız bir-iki risalede, hafif bir cezaya temas edecek bir-iki noktadan başka mûcib-i mes'uliyet birşey bulmamış. Ve biz dahi o cezayı muzaaf bir surette çektik. Ve mâdem bir sene evvel, Risale-i Nur 'un bütün eczaları Isparta hükûmetinin eline geçti. Birkaç ay tahkikten sonra, sahiblerine iade edilmiş. Ve madem cezadan sonra, Kastamonu'da sekiz sene zarfında şiddetli taharriyatta, zabıtayı ve adliyeyi alâkadar edecek bir tereşşuh bulunmamış. Ve madem bu son taharride hiç bulunmayacak ve neşredilmeyecek bir tarzda birkaç sene evvel odun yığınları altında saklanmış olduğu göründü. Ve heyet-i zabıtaca tahakkuk etti.
Ramazan-ı Şerif'ten bir gün evvel gizli zındık düşmanlarım beni zehirledikleri zaman, hastalığımın şiddetinden doktorların ihbarıyla hararetim kırk dereceden geçtiği sırada, bu hâdise başıma geldi. Bu da kaza-yı İlâhîdir diye teslimiyetle sabrettim. Aynı bu senenin tarihini gösteren
âyeti, bütün bu müşkilâta karşı aynı bu senenin tarihini gösterdiği tesellisi, beni kurtardı. Bu kaza-yı İlâhî'nin bir sebebi : Yeni talebelerden bir kısım zatlar, hem benden uzak, hem sırr-ı ihlâsa muvaffak olamadıkları için, dünya cihetini Risale-i Nur ile arzu ettiklerinden, bazı menfaat rakibleri yirmibeş sene evvel aslı yazılan ve sekiz sene zarfında bir veya iki def'a elime geçen ve aynı vakitte kaybettirilen "Beşinci Şua" bir yerde elime geçmesiyle, o kıskançlar onun ile adliyeyi evhamlandırdılar. Hem aynı vakitte benim muvafakatım olmadan tab'edilen ve nüshaları gelmiş olan "Yedinci Şua" o "Beşinci Şua" zannedilerek, hükûmete aksetmiş. İki mes'ele birbiriyle karıştırılmış. Güya kanun-u medeniye karşı, bizde bulunmayan o mahrem risale tab' edilmiş diye, ehl-i garaz bir habbeyi yüz kubbe yaparak, gadren bizleri şu hapishaneye sokdurmağa sebebiyet verdiler. Ehl-i dünyanın evhamına karşı deriz: Matbu' Yedinci Şua baştan âhirine kadar imândır, âhirete bakar. Aldanmışsınız. Ve gayet mahrem tutulan ve şiddetli taharrilerde bizde elde edilmeyen ve aslı yirmibeş sene evvel yazılan ve ehâdis-i müteşâbiheyi inkârdan kurtarmak niyetiyle ve zayıfların imânlarını takviye etmek fikriyle Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye'de bulunduğum zamanlarda aslı yazılan Beşinci Şua bütün bütün ayrıdır. Biz bu risalenin değil tab'ına, belki bu zamanda hiç kimseye gösterilmesine razı olmamakla beraber, bu risalede hadisin işâratıyla verdiği haberler doğru çıkmış. Ve bazı ferdleri bu zamanda çıkmış gibi mana verilebilir ve yanlış tevehhüm edilir diye, şiddetle saklandı. O risalede de, hadisin ihbârât-ı gaybiyesi var. Küllî bir surettedir.
Şahısları tayin etmiyor; biz de tayin etmemişiz. Yalnız o hadisin küllîyetine dâhil olabilir bazı şahıslara tatbik etmemek için neşredilmedi. Hem o risale mübareze etmiyor; ihbar ediyor. Ve mühim noktalarda imânı kurtarıyor. Elhâsıl : Asya'da hüküm süren bir hükûmet, küfr-ü mutlakı mağlub eden Risale-i Nur'la mübareze edemez onunla müsâlahaya mecburdur. Bu milletin ekmek gibi onun hakikatlarına ihtiyacı bulunduğunu pek kuvvetli delillerle isbat etmeye hazırım. Mâdem Eskişehir Mahkemesi, mahrem ve gayr-ı mahrem yüz risaleyi dört ay tedkikten sonra, yalnız bir-iki risalede, hafif bir cezaya temas edecek bir-iki noktadan başka mûcib-i mes'uliyet birşey bulmamış. Ve biz dahi o cezayı muzaaf bir surette çektik. Ve mâdem bir sene evvel, Risale-i Nur 'un bütün eczaları Isparta hükûmetinin eline geçti. Birkaç ay tahkikten sonra, sahiblerine iade edilmiş. Ve madem cezadan sonra, Kastamonu'da sekiz sene zarfında şiddetli taharriyatta, zabıtayı ve adliyeyi alâkadar edecek bir tereşşuh bulunmamış. Ve madem bu son taharride hiç bulunmayacak ve neşredilmeyecek bir tarzda birkaç sene evvel odun yığınları altında saklanmış olduğu göründü. Ve heyet-i zabıtaca tahakkuk etti.
Ses Yok